Aziz Bey, Tamburi Aziz Bey…
Herkese ve her şeye geç kalmış biri. Burnu düşse eğilip almaz, başı dik, aksi ve biraz havaice diye anlatır yazar onu.
Babası adliyede memurdu, hep dik durma çabası içinde geldi geçti ömrü. Sertti. Aziz Bey’in bu dik başlı, dediğim dedik halleri babasından geliyordu besbelli.
Gençliğinde, ne istediğini bilmediği zamanlarda oradan oraya savruldu Aziz Bey.
Bir dönem top sahalarında koştu, bir dönem cankurtaran oldu. Dolmuşçuluk dahi yaptı.Askere gitti, geldi düzenli bir hayatı olsun istedi. Onu da yapamadı.
Bu sıralarda meyhanelere düştü yolu ve Tamburi Aziz Bey oldu. Asiydi, dik başlıydı evet ama duygusal bir yanı da vardı. Sanatçıydı ne de olsa.
Gelip geçici heyecanlar yaşadı ama esas Maryam’da buldu beklediği, onu serseme çevirecek aşkı.
Bu aşk uğruna çok şeyden vazgeçti. Geri dönüşü olmayan yollara girdi.
Annesinden, babasından, doğup büyüdüğü topraklardan, kendinden ve hatta bundan sonra hayatına girebilme ihtimali olan tüm kadınlardan vazgeçti.
Bu vazgeçişlere değdi mi ?
Ya Vuslat…Ah Vuslat! Bu hikayede ben en çok sana üzüldüm. Neden sevilmedin ki ?
Romandan çok tadı damağınızda kalacak bir öykü gibi…
Okuyunuz, seversiniz :)