İrlanda'da eşit işe eşit ücret mücadelesini kuruşu kuruşuna kazandı kadınlar. İran'da özgürlük mücadelesi "Beyaz Çarşamba" devam ediyor, canları pahasına yeni kazanımlar elde ediyor kadınlar. Arjantin, Afganistan, Şili tıpkı bizim gibi; "Bir kişi bile eksilmeyeceğiz" diyen kadınlar kadın cinayetlerine karşı meydanları dolduruyor. Polonya'da İrlanda'da Arjantin'de kürtaj hakkımız için mücadele, bazen kazanıyor, bazen yeniliyor. Ama yenildiğimizde de "iyi yeniliyoruz." "Sel durulmuyor, kadınlar durmuyor" diyen grevler yayılıyor. Suudi kadınların onca yoksunluk altında cezaları göze alarak o arabaları sürmesi, daha rahat rejimlerde yaşayan kadınları daha çok mücadeleye zorluyor.
Dünyada halk düşmanlığını ve adeta kadın düşmanlığını bünyelerinde cisimleştiren erkek liderlere böyle yanıt veriyor kadınlar. Asya'dan Amerika'ya Uzakdoğu'dan Ortadoğu'ya tüm coğrafyalarda birbirlerini görüyor, birbirlerinden öğreniyor, güç alıyorlar.
Biliyorlar: Anlatılan hepimizin hikâyesidir.
Güneş herkes için parlar
Ama onlar için parlamaz
Onlar ki hapislerde yatarlar
Onlar ki madenlerde çalışırlar
Onlar ki balık pulu ayıklarlar
Onlar ki etin kötüsünü yerler
Onlar ki saçlara firkete yaparlar
Onlar ki soluklarıyla şişirdikleri şişeleri
başkaları doldurur içer.
Onlar ki çakılarıyla keserler ekmeği
Onlar ki fabrikada
liseyi yatılı okuyan yurtta kalan bir tane genç var liseden mezun olmasına son 5 gün kalayı anlatıyor kitap pazartesi salı Çarşamba diye bölümlere ayrılmış aynı zamanda bilge diye bir kıza da aşık nolur biliyorsanız yazın
Ebu Hüreyre anlatıyor: "Resûlullah bir gün elimden tuttu ve şu açıklamayı yaptı: "Allah toprağı cumartesi günü yarattı. Ondaki dağları pazar günü yarattı; ağaçları pazartesi günü yarattı. Mekruhları salı günü yarattı. Nuru çarşamba günü yarattı ve onda hayvanları perşembe günü yaydı. Adem'i cuma günü ikindi vaktinden sonra, ikindi ile gece arasındaki gündüz vaktinin en son saatinde en son mahluk olarak yarattı." (Müslim, Sıfatu'1-Kıyâme-27/2789)
Şimdi hangi kentte
Yağdığını unuttuğum bir yağmur
Ertelenmiş bir aşkın saçlarını yıkıyor.
O günden beri öznesi yaralıdır şiirin.
O eksik bir çarşamba, ben yoksul bir salı...
emperyal oteli’nde bu sonbahar
bu camların nokta nokta hüznü
bu bizim berheva olmuşluğumuz
bir nokta bir hat kalmışlığımız
bu rezil bu çarşamba günü
intihar etmiş kötümser yapraklar
öksürüklü aksırıklı bu takvim
ben hiç böylesini görmemiştim
vurdun kanıma girdin itirazım var
Bende tarçın sende ıhlamur kokusu
Yürürüz başkentin sokaklarında
Bir nehir tutuk konuşan cumartesi
Üstünde iki yonga: Çarşamba, bir de cuma
Ayrılık lâfları etme sevgilim
Önümüz Temmuz önümüz Ağustos nasıl olsa
Kolkola yürüyoruz tek tük öpüşüyoruz
Sonra ayrılıyoruz korkuyoruz da
Kimi zaman neden kalabalığın içinde duruyoruz da
Kimi zaman bir köşe arıyoruz en sapa
İşimiz mi yok, şu Akay’a sapalım istersen
İstersen garson girelim ilkyazın gazinosuna