152 syf.
·
Puan vermedi
Moliere'in "Hastalık Hastası" adlı eseri, 17. yüzyıl Fransız komedisi geleneğinin en önemli eserlerinden biridir. Oyun, argo ve gerçeküstü öğelerle zenginleştirilmiş bir komedi tarzında yazılmıştır ve dönemin Fransız toplumunu ve tıbbi uygulamalarını hicveder. Hikaye, Argan adlı zengin bir burjuva ve onun tıp tutkunu olan kişiliği üzerinden ilerler. Argan, kendi sağlık durumuna çok düşkündür ve sürekli olarak doktorlarla ilgilenir. Ancak asıl amacı sağlığı değil, tıbbi girişimlerden kar sağlamaktır. Bu durum ev içinde komik ve absürt olaylara yol açar. Eser, tıptaki bilgi ve cehalet arasındaki çatışmayı, doktorların insanların hastalıkları üzerinden nasıl para kazanabileceğini eleştirmekte ve bu konuları hicvederek okuyucuları güldürmeyi amaçlamaktadır. Ancak aynı zamanda, insanların sağlık ve hastalık konularında bilinçli olmaları gerektiğine de dikkat çekmektedir. "Hastalık Hastası", Moliere'in ustalıkla kaleme aldığı bir eser olarak kabul edilmektedir. Karakterlerin derinlikli ve kurgunun akıcılığı, eserin başarısını arttırmaktadır. Aynı zamanda, eser tıp dünyasını ve toplumun aşırı tıp algısını eleştirmesi nedeniyle de dikkat çekmektedir. Sonuç olarak, "Hastalık Hastası" Moliere’in ustalıkla kaleme aldığı, toplumda tıbbi uygulamalar ve sağlık anlayışı üzerine sorgulamalarda bulunan bir eserdir. Hiciv öğeleri ile güldürürken, okuyuculara da düşünme fırsatı sunmaktadır. Okunmaya değer bir klasik tiyatro eseridir. (alıntı)
Hastalık Hastası
Hastalık HastasıMolière · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20216,1bin okunma
En iyi alıntı listesine girer, iddia ediyorum :)
Oysa kime aşık olduğumuzu bilmeden aşık olabiliriz ancak. O ilk an ister istemez cehalet üzerine kuruludur.
Reklam
İbni Ümmü Mektûm, Resûlüllah'ın yanında, Kureyşin eş- rafından bir kişi olduğu halde, Resûlüllah'ın huzuruna gir- mek için izin istedi. Bu durum Resûlüllah'a gayet ağır geldi. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak şu âyetleri gönderdi: "(Peygam- ber) hoşlanmadı. Ve yüzünü çevirdi. Kendisine o amå geldi diye... Onun hâlini sana hangi şey bildirdi? Belki o (sen- den sormakla cehalet kirinden) temizlenecekti. Yahut öğüt alacaktı da o öğüt kendisine fayda verecekti. Amma (malı ile Allaha) ihtiyaç göstermeyene gelince. Sen ona dönüp sözüne kulak veriyorsun." (Abese: 1-16)
(Peygamber) Hoşlanmadı ve yüzünü çevirdi, kendisine o âmâ geldi diye... Ne bilirsin, belki o (cehalet kirinden) temizlenecek yahut öğüt alacaktı da öğüt kendisine fayda verecekti? Ama (malıyla Allah'a) ihtiyaç göstermeyene gelince... Sen, ona dönüp sesine kulak veriyorsun! Onun İslamiyeti kabul etmeyip temizlenmemesinden sana ne? Ama sana can atarak gelen Allah'tan korkmuş iken, sen ondan yüz çeviriyorsun! Hayır, sakın bir daha böyle bir harekette bu- lunma! Çünkü o Kur'an bir öğüttür. Artık dileyen ondan öğüt alır." (Abesle,1-12) Evet, kalplerinden şirkin pisliğini iman suyuyla gidermek istemeyen, Kur'an'ı dinlemek arzusu duymayan, ondan istifadeyi düşünmeyen kimselerin İslamiyete girmemesi ve nefsini temizlememesi, Resûl-i Kibriya'nın üzerine bir mes'uliyet yüklemiyordu. Çünkü onun vazifesi sadece İslam'ı hakkıyla tebliğ idi. Ancak hak ve hakikati öğrenmek arzusunu izhar eden bir Müslümandan yüz çevirmek, ona bilmediği hakikatleri öğretmemek, arzusuna cevap vermemek, işte böylesine ikazı gerektiriyordu. Cenab-ı Hak, konuyla ilgili indirdiği ayet-i kerimelerde mânen şöyle diyordu: "Zahir gözü görmese de kulağı ve kalp gözü açık hidayet âşığı birini bırakı- yorsun da, zâhiren gözü bulunan ve fakat kalp gözü kör, hak sözü dinlemek şânından olmayan müstağnilerle uğraşıyorsun!" Bu hadise ve ikazdan sonra Resûl-i Ekrem, Abdullah İbni Ümmî Mektum'u her gördüğünde ona ikram ve ihsanda bulunur, ihtiyacı olup olmadığını sorar ve "Merhaba, ey Rabbimin bana itâb ve ikazda bulunmasına sebep olan kişi!" diyerek iltifat ederdi.
176 syf.
·
Puan vermedi
Okuyan, düşünen, aklını kullanan, bilimi kendisine “mihenk taşı” yapmış insanları kelepçelemek, istenilen kıvama getirmek zordur; işte bu topluluklar büyük tehdit olmuşlardır her zaman. O yüzden “cahil toplumlar” yetiştirmek yönetim sistemlerin daima işine gelmiştir, gelecektir. Sistem (yönetim) önce insanları ayrıştırmalı, gruplandırmalı, sonra istediği şekilde galeyana getirmelidir. Gerisi çorap söküğüdür zaten, kendiliğinden gelir. Artık “av” başlamalıdır. Bu kimi zaman bir göçmen olur, kimi zaman bir çingene… ama en tehlikelisi ENTELLEKTÜEL’lerdir; onlar büyük tehdittir; okumuş, aydın, düşünen kişilerdir; etkisiz hale getirilmelidirler. İşte bu kendini bilmez topluluk (anlatılan/yaşanılan dönemin rejiminin bakış açısıdır kastettiğim) “Radikal Şık”lar olarak yaftalanır İtalya Bakanı tarafından. Olaylar İtalya’da gerçekleşir, oysa okudukça yaşananların ne kadar tanıdık olduğu görülecektir. Giacomo Papi gerçeği bir tokat gibi çarpar okurun yüzüne. Distopya severler metni okurken tanıdık esintiler hisseder; dili sadeleştirme çabası içindeki “Cehalet Bakanlığı”, amacına ulaşmıştır artık, çünkü suskunluk her yerdedir ve artık gökten yağmur değil, yanmış kitaplar yağmaktadır. Kurgunun içindeki gerçeklik olağanüstü bir şekilde aktarılmış #radikalşıklarınsayımı ‘nda. Benim için “ender” kitapların arasına girdi bu eser, okunmayı hak ediyor. Çok şey yazabilirim kitap üzerine…
Radikal Şıkların Sayımı
Radikal Şıkların SayımıGiacomo Papi · Timaş Yayınları · 2020370 okunma
200 syf.
9/10 puan verdi
·
3 günde okudu
" Filozoflar doğayı mümkün olduğu kadar detaylı bir şekilde yorumlama çabalarını sürdürmelidirler. Amaç, bu çabaların ışığında doğayı insan rahat ve emniyeti ile uyumlu olabilecek bir şekilde mümkün olduğunca değiştirmemeye çalışmaktır." " Kendi konusundaki gelişmeleri yalnızca bilimsel dergileri okuyarak izlemek zorunda kalanlar
Newton Neden Türk Değildi?
Newton Neden Türk Değildi?Celal Şengör · İnkılap Kitabevi · 2024272 okunma
Reklam
‘Oysa kime aşık olduğumuzu bilmeden aşık olabiliriz ancak. O ilk an ister istemez cehalet üzerine kuruludur.’
Sayfa 23
İslam sosyalizmi - Mustafa es-Sibâi
İslâm sosyalizminin en berrak yorumcusu, Suriye ihvân-ı Müslimîninin üyesi olan Mustafa es-Sıbâi'ydi. Ona göre İslâm sosyalizminin dört yönü vardır: Tüm vatandaşların tabii hakları; Bu hakları düzenleyecek kanunlar, Karşılıklı sosyal sorumluluk kanunları; ve Bunun uygulanmasını sağlayacak yaptırımlar. Mülkiyet bireylerin tabiî hakkı
Sayfa 234 - İzKitabı okudu
Cehalet gün geçtikçe daha da özgüvenleniyor, gün geçtikçe daha çok cesaretleniyor. Bu nasıl bir kurgu. İktidarları bunun üzerine kurgulamaları gerekirdi ki kuklaya dönüşmüş bütün ruhlar. Ama bunun nasıl başardılar? İnsan nasıl da alçakmış dosto. Çok haklı çıktın.
Soylu insanlar yerine soylu kasabalarımız olsun. Gerekirse ırmak üzerine bir köprü eksik yapıp yolumuzu biraz uzatalım ve çevremizdeki karanlık cehalet körfezinin üzerine en azından bir kemer atalım.
Reklam
"Bilinmeyen" dedi Faxe'nin ormanda çınlayan yumuşak sesi, "ön­ceden görülmeyen, kanıtlanmayan, hayat bunlar üzerine kuruludur. Cehalet düşüncenin temelidir. Kanıtsızlık eylemin temelidir. Tan­rı'nın olmadığı kanıtlansaydı dinler olmazdı, ne Handdara, ne Yo­meshta, ne de ocak-tanrıları, hiçbiri. Ama Tanrı'nın olduğu kanıtlan­saydı da gene dinler olmazdı... Söylesenize, Genri, nedir bilinen? Kesin, tahmin edilen, kaçınılmaz olan sizin ve benim geleceğimize dair bildiğimiz tek kesin şey nedir?" "ikimizin de öleceğimiz."
Gerçekten de aşk mıydı bu? Birlikte doğru dürüst bir sabah bile geçirmemişken aşktan söz edebilmek romantik yanılsamalara, anlam kaymalarına yol açıyordu. Oysa kime aşık olduğumuzu bilmeden aşık olabiliriz ancak. O ilk an ister istemez cehalet üzerine kuruludur. Ve ben bu kadar psikolojik ve epistemolojik kaygının arasında buna yine de aşk diyorsam, bu belki de sözcüğün hiçbir zaman tam anlamıyla kullanılamayacağına olan inancımdan kaynaklanıyordu.
Sel
Şii veya Oryantalist olmadığı halde insanlar neden sahabe ile ilgili haberleri koşulsuz sahiplenir? Hadis denilince Buharî'nin bile üzerine yürüyenler, konu sahabeye taan olunca neden sened dahi sormazlar? Kendi zât-ı âlîlerine, babalarına, analarına hatta en sıradan arkadaşlarına yapılacak en küçük bir imayı dahi kabullenemeyen tipler neden
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.