Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dünya üzerindeki sanayi toplumunda okuryazarlık ve sonuç olarak yükseköğrenim yaygınlaştığı hâlde, eğitim- ögrenim alanındaki ilerleme ile yurttaşların etkin eleştirel düşünceden yoksunluğu arasında keskin bir karşıtlık vardır. Bir yandan okur-yazarlık artarken, televizyon, tüketicinin görüntülerle beslendiği, beynini değil de gözlerini ve kulaklarını kullandığı yeni tür bir cehalet yaratıyor. Özetle, verimliliği git gide arttıran makineler ürettiğimiz halde, insanın kendisi en önemli niteliklerinden bazılarını yitiriyor. Hep daha çok büyümekten, daha verimli olmaktan ve daha hızlı büyümekten başka hiçbir amacı ve vizyonu bulunmayan büyük örgütlenmenin yönettiği edilgin bir tüketici olup çıkıyor.
Oysa kime aşık olduğumuzu bilmeden aşık olabiliriz ancak. O ilk an ister istemez cehalet üzerine kuruludur. Aşk mı yoksa basit bir takıntı mı? Zaman dışında (ki o da kendi kendinin yalancısıydı) kim bir şey söyleyebilirdi ki bu konuda?
Sayfa 23
Reklam
Mobbing Bank Diyor ki;
Aldatmak Eskisi Kadar Kolay Değil Batının ve işbirlikçilerin bütün planı devleti Türk'e nasıl teslim etmeyiz ve buradan kurtulup sürdürülebilir sömürge düzenini nasıl devam ettiririz üzerine. Bugün aldatmak hem kolay, hem zor. Cehalet çantada keklik, insan olarak kalanları Atatürk ile bile aldatarak ele geçirmek mümkün değil. Bugüne
Brüksel’deki Moda Moda isimli sado-mazo barın müdavimlerinden birini tanımıştım. Evli ve üç çocuklu bir adam. İçinde önlenemez bir istek vardı gerçek bir kaltağa dönüşebilmek için. Tek arzusu bir fahişe olabilmekti. Koridorlarında dolandığım hastaneye geldiği zaman gecenin ilerisinde, derin kesiklerini diktirmek için, iç çamaşırından hijyenik ped
"Cehalet ve husumet üzerine kurulu bir dünyada kimsenin huzur bulması, güvende olması mümkün değil."
Sayfa 181Kitabı okudu
"Bilinmeyen" dedi Faxe'nin ormanda çınlayan yumuşak sesi, "önceden görülmeyen, kanıtlanmayan, hayat bunlar üzerine kuruludur. Cehalet düşüncenin temelidir. Kanıtsızlık eylemin temelidir. Tanrı'nın olmadığı kanıtlansaydı dinler olmazdı, ne Handdara, ne Yomeshta, ne de ocak-tanrıları, hiçbiri. Ama Tanrı'nın olduğu kanıtlansaydı da gene dinler olmazdı... Söylesenize, Genri, nedir bilinen? Kesin, tahmin edilen, kaçınılmaz olan sizin ve benim geleceğimize dair bildiğimiz tek kesin şey nedir?" "ikimizin de öleceğimiz." "Evet, işte, cevabı olan tek bir soru var, Genri ve o yanıtı da zaten biliyoruz. Hayatı mümkün kılan şey sürekli, dayanılmaz belirsizliktir, yani bir sonra ne olacağını bilememek."
Reklam
ON DOKUZUNCU YÜZYILIN SONLARINDA RUSYA, %80 İLA 90'I OKUMA YAZMA BİLMEYEN, BİRBİRİNDEN HABERSİZ NÜFUSUYLA, UÇSUZ BUCAKSIZ VAHŞİ BÖLGELERİYLE, KÖLE GİBİ ÇALIŞAN MİLYONLARCA İNSANIYLA (?), CEHALET VE ZORBALIGIN PENÇESİNDE BÜYÜK TOPRAK SAHİPLERİ HESABINA ÇALIŞAN MİLYONLARCA KÖYLÜSÜYLE HENÜZ "BARBAR BİR ÜLKE" İDİ. İŞÇİLERİNİ ACIMASIZCA SÖMÜREN AĞIR SANAYİSİ, TÜM MASRAFLARINI HALKIN ÜZERİNE YIKMIŞ ŞARK USULÜ LÜKS İÇİNDE YÜZEN SARAYIYLA KENDİNİ TARİHİN BİLDİGİ EN VAHŞİ POLİS GÜCÜ OLAN ÇARLIK POLİSİYLE KORUYAN BİR ÜLKE. ..
Hem 1660'lann başında başlanmış Spinoza'nın başyapıtı Eti­ka’da,hem de daha eski bir çalışma olan (muhtemelen 1660 başı, yani aforozdan dört yıl sonrası) ve Etica’daki fikirlerin olgunlaşmamış ya da henüz çekirdek halinde boy gösterdigi Tanrı, Insan ve Insanın Mutlulugu Üzerine Kısa Inceleme (A Short Treatise on God, Man and His
Sayfa 196 - İletişim Yayınları
Kime aşık olduğumuzu bilmeden aşık olabiliriz ancak. O ilk an ister istemez cehalet üzerine kuruludur.
bu nedenle müslümanlar, kendisine müslümanım diyenler islam'ı yeniden ve kendi terimleriyle öğrenmek zorunda bulunuyor. batı anlayışının zihinlere bulaştırdığı bakışla islâm'ı anlamak kolay görünmüyor. islâm kendisi hakkında hiçbir şey bilinmiyormuş gibi farz edilerek anlaşılmaya çalışılmalıdır: ilk müslümanlar nasıl müslüman olmuşlarsa, onların yolunu izleyerek ve önyargılarımızı, cehalet döneminden kalma zihnî ve amelî alışkanlıklarımızı terk ederek başlangıç noktasında durmayı deneyebilmeliyiz.
Reklam
En iyi alıntı listesine girer, iddia ediyorum :)
Oysa kime aşık olduğumuzu bilmeden aşık olabiliriz ancak. O ilk an ister istemez cehalet üzerine kuruludur.
İbni Ümmü Mektûm, Resûlüllah'ın yanında, Kureyşin eş- rafından bir kişi olduğu halde, Resûlüllah'ın huzuruna gir- mek için izin istedi. Bu durum Resûlüllah'a gayet ağır geldi. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak şu âyetleri gönderdi: "(Peygam- ber) hoşlanmadı. Ve yüzünü çevirdi. Kendisine o amå geldi diye... Onun hâlini sana hangi şey bildirdi? Belki o (sen- den sormakla cehalet kirinden) temizlenecekti. Yahut öğüt alacaktı da o öğüt kendisine fayda verecekti. Amma (malı ile Allaha) ihtiyaç göstermeyene gelince. Sen ona dönüp sözüne kulak veriyorsun." (Abese: 1-16)
(Peygamber) Hoşlanmadı ve yüzünü çevirdi, kendisine o âmâ geldi diye... Ne bilirsin, belki o (cehalet kirinden) temizlenecek yahut öğüt alacaktı da öğüt kendisine fayda verecekti? Ama (malıyla Allah'a) ihtiyaç göstermeyene gelince... Sen, ona dönüp sesine kulak veriyorsun! Onun İslamiyeti kabul etmeyip temizlenmemesinden sana ne? Ama sana can atarak gelen Allah'tan korkmuş iken, sen ondan yüz çeviriyorsun! Hayır, sakın bir daha böyle bir harekette bu- lunma! Çünkü o Kur'an bir öğüttür. Artık dileyen ondan öğüt alır." (Abesle,1-12) Evet, kalplerinden şirkin pisliğini iman suyuyla gidermek istemeyen, Kur'an'ı dinlemek arzusu duymayan, ondan istifadeyi düşünmeyen kimselerin İslamiyete girmemesi ve nefsini temizlememesi, Resûl-i Kibriya'nın üzerine bir mes'uliyet yüklemiyordu. Çünkü onun vazifesi sadece İslam'ı hakkıyla tebliğ idi. Ancak hak ve hakikati öğrenmek arzusunu izhar eden bir Müslümandan yüz çevirmek, ona bilmediği hakikatleri öğretmemek, arzusuna cevap vermemek, işte böylesine ikazı gerektiriyordu. Cenab-ı Hak, konuyla ilgili indirdiği ayet-i kerimelerde mânen şöyle diyordu: "Zahir gözü görmese de kulağı ve kalp gözü açık hidayet âşığı birini bırakı- yorsun da, zâhiren gözü bulunan ve fakat kalp gözü kör, hak sözü dinlemek şânından olmayan müstağnilerle uğraşıyorsun!" Bu hadise ve ikazdan sonra Resûl-i Ekrem, Abdullah İbni Ümmî Mektum'u her gördüğünde ona ikram ve ihsanda bulunur, ihtiyacı olup olmadığını sorar ve "Merhaba, ey Rabbimin bana itâb ve ikazda bulunmasına sebep olan kişi!" diyerek iltifat ederdi.
‘Oysa kime aşık olduğumuzu bilmeden aşık olabiliriz ancak. O ilk an ister istemez cehalet üzerine kuruludur.’
Sayfa 23
İslam sosyalizmi - Mustafa es-Sibâi
İslâm sosyalizminin en berrak yorumcusu, Suriye ihvân-ı Müslimîninin üyesi olan Mustafa es-Sıbâi'ydi. Ona göre İslâm sosyalizminin dört yönü vardır: Tüm vatandaşların tabii hakları; Bu hakları düzenleyecek kanunlar, Karşılıklı sosyal sorumluluk kanunları; ve Bunun uygulanmasını sağlayacak yaptırımlar. Mülkiyet bireylerin tabiî hakkı
Sayfa 234 - İzKitabı okudu
1.278 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.