Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Dr.Ebubekir Yıldırım

Doktor, 'yara'nın daire biçiminde olup olmadığına bakmaz. Çün kü daire biçiminde olmanın yara ile yara olma bakımından bir ilişkisi yoktur, daha genel bir açıdan ilişkisi olabilir. Doktor, bu yara yumuşak bir yapıya sahiptir, çünkü daire biçimindedir ve daireler en geniş şekillerdir, derse; söylediği tıbbi bir bilgi ifade etmez. Bu ifade, onun tıp bilgisi- ne değil, belki geometriyi bildiğine delalet eder
Reklam
Öncülün zarûri olması gerekir; insanın yazan olması değil, hay- van olması insan olmak için zarûüridir denilmektedir. Bu şart, öner meden zorunlu bir sonuç isteniyor ise geçerlidir. Zira öncül zorunlu değilse aklın, zarúri sonucu tasdik etmesi gerekmez.
iki sıfat kalbde bir araya geldi mi zıddırlar. Kişi riyanın isteğine göre amel ederse, riyâ sıfatı kuvvet bulmuş demektir. Allah'a må- nen yaklaşmanın isteği istikametinde amel ederse, bu sefer, o sıfat kuvvet bulmuş demektir. Bunların birisi helâk edici, öbürüsü kurtarıcıdır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Amellerin kalblerdeki tesirleri, sıfatlarının takviyesinden ötürüdür
Kalbin hilesi, şeytanın desisesi, nefsin haba- seti bundan daha engin ve bundan daha çok incedir. Bu sırra binâen denildi: "Bir âlimin iki rekat namazı, bir câhilin bir senelik ibâdetinden daha üstündür!" Bu âlimden amellerin âfetlerinin inceliklerini basire-tiyle sezen âlim kas- tediliyor. Ta ki bu âlim, bu sayede kurtulabilsin. Zira cahi- lin nazarı ibâdetin zâhirinedir. Onunla aldanır. Tıpkı köy- lünün katışık altının kırmızılık ve yuvarlaklığına bakıp da aldanması gibi... Halbuki o altın hadd-i zâtında katışıktır. Tam ayarlı altının bir kırat'ı ki, basiret sahibi sarraf onu se- çer, ahmak câhilin seçtiği tam bir altından bu küçük parça daha hayırlıdır.
Reklam
Niyet İhlas Ve Sıdk
haber vårid olmuştur. Şeytandan, ancak nazarı ince bulunan, Allah'ın koruma ve hidâyetiyle saâdete eren, kurtulur.
İffetli kızlar
Aklı başında kalbin de zere kadar iman bulunan hiç bir müslüman hanım sosyal medya kendi fotoğrafını paylaşmaz ve hiç bir erkek ile muhabbet etmez sebebi ne olursa olsun
Tek bir nedene dayanan ve birbirinin gerekeni olan iki nedenli- den her biri, diğerine delalet eder. Burhan-ı limminin, mutlak surette büyük terimin varlığının nedeni olma zorunluluğu yoktur. Burhan-1 limmi'nin küçük terimi, büyük terimle nitelendirecek bir neden olma- sı, yani büyük terimde bulunduğundan dolayı neden olması, kendi- si için yeterlidir.
Kısacası; nedenli, nedene delalet eder. Neden de, nedenliye dela- let eder. Nedenli, nedeni gerektirmez. Neden ise nedenliyi gerektirir. Burhan'ı inni ve burhân-ı limmi arasındaki farktan maksat da budur.
Orada ateş vardır diyen kişiye; niçin orada ateş vardır diyorsun? de- nilir, o da; çünkü orada duman vardır ve dumanın olduğu yerde ateş vardır, der. Bu da; ateşin varlığını tasdik etmenin nedenini öğrenmemizi sağ- lamaktadır, fakat ateşin var olma nedenini ve hangi sebeple bu yerde olduğunu bu soru bize öğretmez.
Reklam
Kuruntunun verdiği kararların geçersiz olmasının nedeni şu dur, kuruntunun içine girmeyen şeyler geçersiz olduğuna göre, ku runtunun kendisi de geçersizdir. Zira kuruntunun kendisi de kurun tunun içine girmez. Nitekim ilim, kudret ve beş duyunun idråk ede mediği nitelik leri, kuruntu da idrak etmez
Vehmiyyat (Kuruntular): Geçersiz (båtıl) öncüllerdir. Fakat nefiste tereddüte yer bırakmayacak derecede güçlendirilmişlerdir. Bu vehmin ancak duyumlardan çıkarılan hususlarda karar vermesi nin bir sonucudur. Çünkü kuruntu, ancak duyuların telif ettiklerine uygun şeyleri kabul eder. Örneğin kuruntu, kendisine işaret edilme yen, evrenin içinde de dışında da olmayan bir varlığın imkânsız ol duğuna karar verir. Yine kuruntu, bir cismin kendi kendine dışardan bir şey eklenmeden artmayacağına karar verir. Kuruntunun bu şekil de karar vermesinin nedeni ise, bu tür hususların" duyuya uygun ol maması ve kuruntunun içine girmemesidir.
Çok doğru bir tesbit bence
Ruveymî³ buyurdu: "Amelde olan ihlás, o amelin sahibinin, işe karşılık olarak ne dünyada, ne âhirette hiç bir şey istememesidir!" Ruveymînin bu sözü işarettir ki, nefsin payları ister dün- yada olsun, ister âhirette olsun makbul değildir. Cennette şehvetlerle nefsin ni'metlenmesi için ibadet eden bir kimse hastadır. Belki hakikat, amel ile Allah'ın cemâlinden baş- ka-sının kastedilmesidir. Bu söz (aynı zamanda) sıddikla- rın ihlâsına işarettir. O ise, mutlak ihlåstır. Amma cennet ümîdi veya cehennem korkusuyla amel eden bir kimseye gelince: O, acelece verilen nasiblere iza- feten muhlistir. Aksi takdirde o, tenasül uzvuyla işkembe- sinin nasibini, talep etmektedir. Halbuki akıllılar nezdinde hakiki matlub, sadece Allah'ın cemâlidir. İnsan, ancak bir fayda için harekete geçer. Fayda ve hazdan hissesi almamak ilâhı bir sıfattır.
Sehle denildi: "Nefse hangi şey zor gelir?" Cevab: "Ihlás! Zira nefsin ihlasta nasibi yoktur!"
3.113 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.