İnsan, nur-u iman ile a'lâ-yı illiyyîne çıkar; Cennet'e lâyık bir kıymet alır. Ve zulmet-i küfür ile, esfel-i safilîne düşer; Cehennem'e ehil (olacak) bir vaziyete girer.
Dünya dediğin bir bakışımızdır bizim;
Ceyhun nehri kanlı göz yaşımızdır bizim;
Cehennem, boşuna dert çektiğimiz günler,
Cennetse gün ettiğimiz günlerdir bizim.
İnsanlar doğruyu arıyor yine.
Doğruyu vereni görmeden ele.
Doğruyu verense bulunmaz böyle.
Arayan çıkmadan beyinden çöle.
Beyinde fikirdir arayış eden.
Ne olsa cevabı beyinden veren.
Cevabı olmayan fikirler eden.
Dakiklik gelmeden,dakikdir diyen.
Bu fikri yapanın işi yüçelmek.
Olmayan şeyleri kendinden demek.
Yapmasa bak böyle açiz kalacak.
Her yerde ezilip,cahil olacak.
Tek yalnız fikirde çareyi buldu.
Fikirler ederek cümleler kurdu.
Acizlik,ezici cehennem gibi.
Aciz olmakdan kaçmakdır işi.
Zaman içindeki bu yurtsuzlaşmanın yanında, bakışlarımız altında çürüyen evren manzarasının dışında hiçbir şeyin göze batmadığı o boş ve bitkin çöküntü halinin yanında, cehennem bile bir sığınaktır.
Ölüm gibi karanlık olduğu halde ben gözlerimi kapadım aman bir şey görmeyeyim diye..
.. işte yok dünyanın sonu geldi, yok cehennem yere indi, türlü çeşit saçmalıklar diyelim...
Demek iman, bir manevî tûba-i cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise manevî bir zakkum‑u cehennem tohumunu saklıyor.
Demek selâmet ve emniyet, yalnız İslâmiyet'te ve imandadır.