Ellerin pamuk kadar beyaz,
seni görünce kalbim ayaz
Lâl oldu dilim güneşli saçlarının
gök/yüzümsü gözlerin beni öldürünce biraz
İklimini seçemedim,hangi cennetten geldin
bilemedim,kalbimi can kırıklarıyla
doldurdun,temizle biraz
Zamanın en müşkül saatlerindeyim,
yandığım yeri tarif edemem
Aklımı sıcak gözlerinle yaktın,
gözyaşlarımı sana söndürüyorum
haber edemem
Ağzımdan çıkanı kulağım duyuyor
merak etme,kalbimden sen çıktın
beni sürgün etme
Lutfun da kahrın da bana,
beni sensizlikle imtihan etme
Yaktığın yer cehennem olmuş,güzel gözlerinde
Beni bitirdiğin,her halinde
Aklımın ücra köşesi,kalbimin gönül neşesi,
kalbimi,hasretinle tüttürdün yine
Şair Ruhlu
Kitabın yazarı Uno Harva Fin asıllı bir oryantalisttir ve bu kitapta bize sunduğu veriler Rus Çarlığı adına yaptığı araştırmalardır. Türk ve akraba halkların inanç dünyasını araştıran ilk araştırmacılardandır ve sonraki birçok kişi onun eserlerinden yararlanmıştır. Kitapta çok güzel ve geniş bilgiler vermesine rağmen yer yer bazı değerleri
Cemaate telkin etmek istediği naslar bıçak gibi keskindir. İnsan için hayatta iki yol vardır: Biri cennete, biri cehenneme çıkar. Vaazlarında İmam ikinci yolu daha parlak, daha canlı olarak anlatır. Cehennemin bilmediği köşesi, ukubetin tarif edemeyeceği şekli yoktur. Ona göre cehennem yolcuları zevke, cümbüşe düşkün gafillerdir. Bunu öyle anlatır ki cemaatin genç tarafından derhal bu gafillere iltihak etmek hevesi uyanır. Cennet yolcuları bambaşka insanlardır. Gülmezler, oynamazlar, rahat etmezler ve kimseye rahat vermezler. Onlar için zevk ve neşe veren her şey günahtır. Oyun ve eğlence zihniyeti ile işlenen her fiil kebairdendir. Bunlar suratları açık, kalpleri elem içinde, her an ahret düşüncesiyle meşguldürler. İyilik, kötülük düşüncesiyle, yoksullara yardım, yalan söylememek, kalp kırmamak gibi ahlaki kaidelerle İmam, vaazlarında hemen hiç meşgul olmaz. Onun dünyaya öğretmek istediği bir şey vardır. Hazza ve sevince, umum hayat tecellisine karşı dinmeyen bir kin, affetmeyen bir düşmanlık. İşte bunun için yolunun üstünde tebessümler dudaklarda donar, kahkahalar kısılır, çocuklar çil yavrusu gibi dağılır.