Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Şimdilerde insanlar, bir dalkavuk tutmak yerine çevrelerindeki herkesten dalkavukluk bekliyorlar."
Dilimizdeki "Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz" sözünün aslı muhtemelen "Ane gibi yar; Bağdat gibi diyar olmaz." şeklindedir. Çünkü sözün aslındaki Ane kelimesi, Bağdat yakınlarındaki sarp bir uçurumun kuşattığı dik bir geçidin adıdır. Bağdat gibi güzel şehir, Ane gibi de (sarp, ama manzaralı) yar (uçurum) olmaz, demeye gelir.
Reklam
İnsan kırılan kalbi için küsmeyi bulmuş, Bakmış affedemiyor susmayı bulmuş...
96 syf.
10/10 puan verdi
Altı Üstü
Altı Üstü
Ümit Yalçın Doğan
Ümit Yalçın Doğan
Merhaba arkadaşlar #öykü okumayı sevenler burada mı? Ben yoğun olduğum dönemlerde #öykükitabı okumayı cok seviyorum.Çapraz okuma yaparken peyderpey okuduğum #öykükitapları apayrı keyif veriyor bana Bugun sizlere birbirinden bağımsız gibi gözüken aslında bir yerlerde yolları kesişen kişilerin #öyküleri nden oluşan #altıüstü
Altı Üstü
Altı ÜstüÜmit Yalçın Doğan · Ayrıkotu Yayınları · 20241 okunma
Nasıl ki bir kitap -bahusus öyle bir kitap ki, her kelimesi içinde küçük kalemle bir kitap yazılmış, her harfi içinde ince kalem ile muntazam bir kaside yazılmış kâtipsiz olmak son derece muhaldir. Öyle de, şu kâinat, nakkaşsız olmak son derece muhal ender muhaldir. Zira bu kâinat öyle bir kitaptır ki, her sahifesi çok kitapları tazammun eder. Hattâ, her kelimesi içinde bir kitap vardır. Her bir harfi içinde bir kaside vardır. Yeryüzü bir sahifedir, ne kadar kitap içinde var. Bir ağaç bir kelimedir, ne kadar sahifesi vardur. Bir meyve bir harf; bir çekirdek bir noktadır. O noktada koca bir ağacın programı, fihristesi var. işte böyle bir kitap, evsaf-ı celal ve cemale, nihayetsiz kudret ve hikmete malik bir Zat-ı Zülcelâlin nakş-ı kalem-i kudreti olabilir, Demek, âlemin şuhûduyla bu iman lâzım gelir; illâki dalaletten sarhoş olmuş ola...
Ehl-i irfan arasında aradım kıldım taleb Her hüner makbûl imiş illa edeb illâ edeb Bilgeler, meclisinde kendine uygun bir hüner arayan kişinin her hünerden daha çok edebi makbul sayması, sufilerin toplum vicdanına ne derecelerde tesir ettiğinin de delilidir. İslâm, elbette bir edep dinidir; ancak tasavvufta edebin apayrı bir yeri vardır. Tarikat
Reklam
" Evde çekirdek çitlenmesini yasaklıyorum. F. Preobrajenski "
Bilindiği üzere Osmanlılarda arşivciliğe büyük önem verilir ve devlete ait her belge titizlikle saklanırdı. Şimdiki gibi dosyalama sisteminin olmadığı devirlerde, devlet daireleri bu iş için çuvallar kullanır ve her aya ait biriken evrakı bir torbaya doldurarak saklarmış. Arşiv evrakı birbirine karışmasın ve arandığı zaman kolay bulunabilsin diye
Dilimizdeki "Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz." sözünün aslı muhtemelen "Ane gibi yar; Bağdat gibi diyar olmaz." şeklindedir. Çünkü sözün aslındaki Ane kelimesi, Bağdat yakınlarındaki sarp bir uçurumun kuşattığı dik bir geçidin adıdır. Bağdat gibi (güzel) şehir, Ane gibi de (sarp, ama manzaralı) yar (uçurum) olmaz, demeye gelir. Ancak siz Bağdat'ın Osmanlı Türk'ü için önemine bakınız ki oradaki Ane'yi anne yapıvermiş. Tıpkı "Yanlış hesap Bağdat'tan döner." sözüyle Bağdat'ın eskiden beri bir ilim merkezi olduğunun altının çizilmesi gibi.
Reklam
Atalarımızın, insanları ağaç ve bitki sevgisine teşvik için dal kıranın baş kesmiş kadar suçlu olduğunu belirtmeleri, eskiden beri Türk-İslâm töresinde ağaç ve bitki hukukunun derinliğini gösterir. Fatih'e atfedilen "Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim." sözü de bu anlayışın tezahürüdür. Ne ki, bizler "Dal kıran baş keser." sözünü "Ali kıran baş kesen" yapıp Anadolu'yu ağaçsız, bitkisiz bırakmışız. Doğu ve Güneydoğu'da bir tek yaprak olmaksızın uzayıp giden bozkırlar, bir milli ayıp değil de nedir? Devleti bir kalem geçelim, peki, bölge insanının ağaç sevgisi bu kadar mı azalmıştır?!.. Eğer öyle ise elbette "Dalı kıran başı keser." sözü "Ali kıran baş kesen"e dönüşmekte gecikmeyecektir. Çare, belki de bu sözü "Dalı kıranın başı kesilir" şekline dönüştürmekten geçiyor. Ağaç dikmek geleneğini yitireli çok olmuş; bari ağaç katlinin önüne geçilebilse!..
Vaktiyle, saçma sapan şiirler yazan bir şair, Molla Camî'nin meclisinde, -Üstat, demiş, dün gece rüyamda şiirler yazıyordum ki Hızır aleyhisselâmı gördüm. Mübarek ağzının tükürüğünden bir parça benim ağzıma tühledi. Molla Camî, adamın, şiirlerinde keramet sezilmesi için böyle söylediğini ve güya Hızır'ın feyiz verici nefesine mazhar olduğuna dair yalancı şöhret peşinde koştuğunu anlayıp cevabı yapıştırmış: -Be ahmak, öyle değil! Bence Hızır aleyhisselâm bu şiirleri senin yazdığını görünce yüzüne tükürmek istemiş, ama o sırada ağzın açık olduğundan, tükürük suratına geleceği yerde ağzına girmiş!..
~Ali kıran baş kesen~
 Atalarımızın, insanları ağaç ve bitki sevgisine teşvik için dal kıranın baş kesmiş kadar suçlu olduğunu belirtmeleri, eskiden beri Türk-İslâm töresinde ağaç ve bitki hukukunun derinliğini gösterir. Fatih'e atfedilen "Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim." sözü de bu anlayışın tezahürüdür.
İnsan kırılan kalbi için küsmeyi bulmuş, Bakmış affedemiyor susmayı bulmuş...
Kepler(1571-1630), Galilei(1564-1642) ve Kopernik(1473-1543) efendiler olmasaydı, evrendeki yörüngeleri, dış duvar ısısının altı bin çekirdek ısısının ise on beş milyar santigrat derece olan Güneş'in sabit, gezegenlerin onun etrafında döndüğünü fark edemeyecekti insanlık, Kuran'ın Yasin suresinde 38-40. Saffaf 5. Hicr 22. ve Enbiya 33. Ayetlerini hep okumalarına(!) rağmen.
Sayfa 98
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.