Bir mağara düşünün, içerisinde yılların dramı, kaybedilen şeylerin acısı, yapılan hatalara pişmanlık, keder, hüzün, geçmişi geri getirebilme arzusu..
Bir mağara düşünün, girişi boydan boya gün ışığına açık bir yeraltı mağarası. İnsanlar düşünün bu mağarada, çocukluktan beri zincire vurulmuş hepsi, ne yerlerinden kıpırdayabiliyorlar, ne de başlarını çevirebiliyorlar. Yalnızca karşı tarafa bakıyorlar, başka yöne çeviremiyorlar..
Meriç, bu mağarasına Eflatun'un (Platon) mağarası diyor. Mağaranın içinde bizler varız, yüz yıllık dramımız var. Hayallerimiz, umutlarımız, yapamadıklarımız, gerçekleştiremediklerimiz..
Neye gülüyoruz, anlattığımız, yaşananlar, yazılanlar bizim hikayemiz, bizlerin hikâyesi, kendi ışığında yanmış olanların hikayesi...