“Kızım, evlenmeden önce dikkatli ol. Erkek kısmına güven olmaz. Onların telinden elek, demirinden direk, unundan börek, suyundan yemek yapılmaz. İş yuva kurmaya gelince oflayıp puflar bunlar; tırsıp sekerler, ürküp teperler, foslayıp biterler, bayılana kadar bal yiyip ayılır ayılmaz kıçını sallaya sallaya ormanın karanlığına doğru yollanan ayı yavrularına benzerler. Gecekonduya saray, eşiğe yokuş, kuru ekmeğe kıymalı börek derler. Senin güzelliğini elde edene kadar cevval bir aslan, elde edip seni kendisine bağladıktan sonra hımbıl bir merkebe dönüşürler. Tasmasını takıp zincirini eline alana kadar karnının tıka basa doymasına izin verme. Bırak aç gezsin, bırak bir yanı hep eksik kalsın, bırak eksik olan o yanı hep senden yana ümitvar olsun. O eksikliğiyle, o hasretiyle sana bağlansın; kapında paspas, tekkende derviş, lokantanın önünde eli boş tasla bekleyen aç dilenci olsun. Sen yağmur ol, o kuraklıktan çatlamış toprak olsun. Sen Everest ol, o senin zirvene tırmanmanın hayalleriyle bitap düşmüş zavallı bir maceraperest olsun. Sen şems ol, o etrafını tavaf eden seyyare olsun. Çok uzaklaşırsa üşüsün, çok yaklaşırsa yansın. Biz analarımızdan, onlar da analarından böyle öğrendi kızım kızım. Vardır bir bildikleri, vardır bir bildiğimiz...” (s 80)