Gittim bir ormanı dört ucundan tutuşturdum geldim
Burada bana göre bir şeyler vardı Oturdum
Bu ellerimi nereye koysam yakışmıyor
Dedim ki en iyisi kucağında dursun
Şu kravatımı çiviye as gel Sigaramı yak birlikte at arabalarını düşünelim
Sarı pirinçten pırıltılı koşumlarını düşünelim Bir zamanlar bilerek unuttuğum 'Küçük Deniz Sokağı'nı Denizi odun depolarını demli çayları Ben iyiyim bunlar da iyi şeyler sen nasılsın Kolların çıplak değildi ama hiç de zararı yoktu Bir gülünce tanıyordum sen değildin ne yapsam elimden gelmiyordu
Tanıyordum elimden gelmiyordu Yoksa ne güzel aklanacaktım
Umut ırmağına gittim,
Bedenimi ykadım
Işık kuşu geldi,
Dudaklarımdaki tebessümü aldı,
ve uçup gitti.
Bir bulut göründü, ve
Dertlerin tozunu yıkadı
Çıplak ve sonsuz bir rüzgâr çıktı,
Yüzüme değdi,
ve gitti.
Bir ağaç göründuü
Yüksekliğiyle bedenimi yuttu
Bir fırtına çktı,
ve ayak izlerimi çaldı.
Dikkatim suya gitti,
Bir resim yansıdı.
Görüntün belirdi
Onu dudaklarından sertçe öperek, başka bir şey söylemesine engel oldu. Sonra birden uzaklaşarak, "Az önce yaptığın Mor Kar Küresi nerede?" diye sordu.
Yanlarındaki masayı işaret eden Julia, o içkiye elini sürmeyeceğine yemin eden Clay'in, ne planladığını çok merak ediyordu.
İçinde mor içeceğin durduğu bardağa uzanan Clay, bardağı
Diğer adalar gibi kayalık ve çıplak değildi.Yeşil ve yosunlu, gümüş rengi zeytin yapraklarıyla, altın rengi üzümleri ile parlardı.Kolları, göl gibi görünen ama gizemli bir şekilde dar doğum kanallarıyla denize açılan iki derin körfezi kucaklardı.Lesbos,denizin erkeksi gürültüsünde mırıldanan bir kadın adasıydı.
Kızım, adil olmak dünyanın en büyük eziyetidir. Ama bi defa muvaffak olursan, gözündeki perde kalkar, vicdanında körlük biter, artık hür olursun fakat bundan soona bütün namussuzları çıplak görmek zorunda kalırsın