"Kadınsızlık, kadının dışlanması, erkek egemen toplumun, inancın ve tabiiki dinin bir kolu eksiktir. Daha güncel tanımla beyninin bir yarısı yoktur.
Kilise'nin çağlar boyu bıkmaksızın kadını, kadınlığı, sevgiyi, aşkı, seksi ve kadınla bütünleşmeyi büyük bir çabayla günah torbasına tıkıştırma sürecinin, ne sonuçlar getirdiği bugün açıkça görülmektedir ve doğal olarak aynı oluşum, süreç, İslam inancında da yaşanmıştır ve yaşanmaktadır. Uzun lafın kısası, feminen katkı ve etkilere her sosyal düşüncenin, ideolojinin ya da "izmin kesin ihtiyacı vardır. Kadının dışlandığı her ortam renksiz, donuk, karanlık ve kısırdır. Din penceresinden baktığımızda da tek bir şey görürüz; Tanrı erkeği ve kadını birlikte yaşasınlar diye yaratmıştır..."
Bülbülü kondurmaz gazelli bağlar
Güzeller goncası âh eder ağlar
Çimeni bozarır sefâlı dağlar
Sürüsün kurt yemiş çobana döner
Sümmânî ne güne söylersin destân
Bir yanı ukbâdır bir yanı cihân
Asılsız güzellik temelsiz mekân
Kabulu kıt olan insana döner
gazel: Ceylan.
bozarmak: Sararmak.
"Söylemesi kolay - Hıristiyan yargıç ve avukatlar kâfir jürilerin hatalarını gideremez ki," diye homurdandı Jem. "Ben büyüyünce..."
"Bu konuyu babanla konuşmalısın," dedi Bayan Maudie. Bayan Maudie'nin yeni ve güzel basamaklarından inip güneşe çıktık, Bay Avery ile Bayan Stephanie Crawford hâlâ devam ediyorlardı. Kaldırıma çıkmışlar, Bayan Stephanie'nin evinin önünde dikiliyorlardı, Bayan Rachel onlara doğru yürüyordu.
"Galiba ben büyüyünce soytarı olacağım," dedi Dill. Jem'le ikimiz yürümeyi bıraktık.
"Evet, efendim, bir soytarı," dedi. "Dünyada başka insanlar için yapabileceğim hiçbir şey yok, gülmekten başka, işte ben de bu yüzden bir sirke katılıp gülmekten öleceğim."
"Ters söylüyorsun, Dill," dedi Jem. "Soytarılar kederlidir, insanlar onlara gülerler."
"E, ben de yeni tip bir soytarı olacağım. Sirkin ortasında durup insanlara güleceğim. A, şuraya bakın," dedi, parmağıyla göstererek. "Bunların hepsinin süpürgeye binmesi gerek. Rachel Teyzem zaten biniyor."
Ve olağanüstü güzellikteki gül, doğu göğünün gülü gibi, kızıla kesti. Kızıla kesti taçyapraklarının gerdanı, bir yakut gibi kızıla kesti gülün yüreği.
Gel gör ki Bülbül'ün sesi gittikçe yitti, küçücük kanatları titremeye başladı ve gözüne perde indi. Şarkısı gitgide kısıklaştı, boğazının sıkıldığını duyumsadı.
Sonra son bir çabayla bir şarkı tutturdu. Soluk Ay şarkıyı duyunca şafağı unuttu, gökyüzünde biraz daha oyalanayım dedi. Kırmızı gül şarkıyı duyunca hazdan tepeden tırnağa titredi, taçyapraklarını sabah serinliğine açtı.
Sayfa 84 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu