yollar geçiyor içimden, “gitmek” üstüne kurulmuş yaşamlar...
hep bir yolda buluyorum kendimi bu yüzden, hep gitmek diyorum, dursam da, beklesem de hep gitmek diyorum yalnızlığına gitmek... sonra ağaçlarından geçiyorum çocukluğumun; yeşil, kırmızı, mavi renkli günlerinden sarı gecelerine ulaşıyorum; öfkeyle yağan yağmurlarından geçiyorum, korkuyorum, korkumu gizliyorum kendimden, “yapma çocuk” diyorum, çocuk yapıyor ama, o beni dinlemiyor, beni dinlemeyen çocuğu seviyorum, ellerimde sıcaklığı kalıyor, bölerek söylüyorum, baba anne, diyorum, “kışlalar doldu bugün”ü söylesene diyorum... baba anne söylüyor, mahalle dinliyor, kışlalar boşalıyor... kara bakışlı, güler yüzlü, parmakları ince, yürekleri kederli kadınlar geçiyor içimden sonra.
birbirlerine benziyor bu kadınlar. aslında hepsinin aynı kadın olduğunu düşünüyorum. acılarımızı, acılarında biriktiren ve böylece çoğalan kadınlar. tanrım diyorum, güneşi ve çocuklarını esirgeme onlardan, diyorum. sonra koşarak bir yokuşu geçiyorum. su’yun sesini duyuyorum. bir çeşme akıyor kendince. ve bağıra çağıra çocuklar geliyor, su’yun sesi kayboluyor. aslında su kaybolmak istiyor. çocuklara bakıyorum, kendimi görüyorum aralarında. ıslanmayan yerim kalmamış. su’yla dans etmişim yine, diyorum. ve su’yla dans edenin yalnızca ben olmadığını fark ediyorum. seni görüyorum, su’yla dans eden seni. deniz geçiyor içimden diyorum, dans ederek...