Yakın zamanda bir yakınımı kaybettim, gençti daha mekanı cennet olsun. Üzüntüler arasında, bir meşgale de olmayınca istemsiz olarak ortamı inceliyorsun bir süre sonra.
Her gelen cenaze sahibine sarılmak istiyor, en çok ona ağlasın, en çok onun omzuna gözyaşı döksün derdinde. Evet acı paylaşılmalı ama lütfen uzaktan paylaşın. Sözde teskin edici
Bilen bilir ben incelemelere kitabın konusunu değil içeriğini yazarım . Kitap İran'da ikiz kızları olan hristiyan bir aileyle başlıyor . Baba zengin , anne eğitimli . Kızlar 9-10 yaşındayken mollalar ülkede bir devrim yapıyor ve milletin yaşantısı değişiyor. Anne kızlarını burada bu şekilde yetiştirmek istemiyor ve kızlardan sadece birini alıp Amerika'ya kaçıyor , diğeri babasıyla İran'da kalıyor ; geride kalmışlık , vazgeçilmiş ve umutsuzluk içinde . Evde eğitimine , İngilizce öğrenmeye , Amerikan popüler kültürünü kendince takip etmeye devam ediyor. O arada yıllarca kız kardeşi Mehtap'ın Amerika'daki hayatını hikayeleştirerek anlatıyor ve bu beni çok sıkıyordu
ki 150.sayfada üzücü, acı,haksız bir oluyor ve başkarakterimiz Saba aynı hikayeyi kız kardeşinin başına gelmiş gibi kurguluyor ama sonu farklı bitiyor . Çünkü Mehtap cesur, özgür ve Amerika'da diyor. Tam o noktada anladım ki Mehtap ve Amerika Saba için aslında kendi hayatından kaçış demek . Sahip olamadığı ve yaşamadığı her şeyi Mehtap Amerika'da yaşıyor.Zaten Saba'nın yaşadıkları / yaşamadıkları o kadar kolay şeyler değil. Erkek egemen bir dünyada , çoğu kadınlar için konulmuş ahlak kurallarıyla (daha doğrusu kısıtlamalarla) yaşamak kolay değil . Özellikle de aksine inanan bir kadın için . Yüreğime dokunan birçok kitap gibi bu kitapta da çok kızdım , çok üzüldüm , çok acıdım . Bu duyguları hissetmeye hazır olanlara kitabı mutlaka öneriyorum .
Not : Tadı kaçırmamak adına Mehtap ve annesine aslında ne olduğuna değinmedim ve bence zaten bunun bir önemi yok .
Birbirinden farklı 3 öykü barındırıyormuş gibi görünse de belli düzende akan ve 3 farklı sevme şeklini anlatan bir kitap #sevmekdedikleri
3 öyküde de anlatıcımız aynı kadın ki öykü diyorum ama kitap öykü türünde değil anlatı türünde piyasaya sürülmüş.
İlk anlatıda anlatıcımız annesi ile olan ilişkisini,üzerinde bıraktığı etkiyi -ki tüm kitapta bu etkinin sonuçlarını göreceğiz-pişmanlıklarını okuyoruz.Bu bölüm güzel ve doğru tespitler içermesine rağmen biraz kırıcıydı(anne için)
Çeviriden mi yoksa orjinalide mi böyle bilmiyorum tüm anneleri kendi annesi gibi tasvir eden bir dil kullanmıştı.
2. anlatı kadın-erkek ilişkileri bağlamında bir sevme konusu içerirken 3.anlatı bir doğum hikayesiydi.Her sancısını bedeninizde hissedeceğiniz gerçeklikte anlatılmış bir doğum hikayesi üstelik.Bayıldım.
Yazar,bu üç sevgi türünü anlatırken geçmişe gidiyor çoğu zaman.Annesiyle olan ilişkisini irdeliyor.Bir annenin kızını geleceğe,hayata hazırlarken yaptığı "hatalara" değiniyor.
Zihinsel ve fiziksel olarak annesinden kaçmak isteyen fakat asla başaramayan bir kadın evlat rolü ile hem anneliği hem evlatlığı sorgulatıyor.
Kitabı ikinci okuyuşum ve bu okuyuşumda daha çok sevdim(ilk okuduğumda ikinci anlatıyı okumamıştım)
Kitap bir üçlemeymiş.Diğer ikisini de bir an önce okumak istiyorum.
Sevmek DedikleriMargit Schreiner · Yapı Kredi Yayınları · 2022224 okunma
“Bir insanı sevmek, onun gerçeklerini anlamaya çalışmayı da içerir.”
“Gerçek anlamda sevgi, diğer insanları da kendimiz kadar sevebilmeyi içerir, kendimizden çok ya da yerimize değil. Bir başka deyişle, sevgi, diğer insanların seçimlerini kendi seçimlerimiz gibi sevebildiğimizde gerçekleşir. Ama sevgi tek bir yaşantı değil
Bir Kadın, Annie Ernaux’un annesini anmak için yazdığı bir metin. Roman ya da yaşam öyküsü değil, yazarın “ bu dünyadan annem geçti” demesinin bir yolu, unutulmasın istiyoruz çünkü sevdiğimiz ölünce. “Annem hakkında yazıyorum çünkü onu dünyaya getirme sırası sanırım bende “ diyor zaten Ernaux. Mümkün olabildiği kadar. Hayatta kalanın tutunuşu gibi. Arkada kalan olmak hiç kolay değil.
Metin çok kısa, 53 sayfa. Kısalığına rağmen her cümle anneye , ilişkiye ve toplumsal yaşama dair çok güçlü bir anlatış sunuyor. Ernaux annemle vedalaşıyorum diye çıplaklığından ödün vermiyor, neyse o.
Neyse ben sadede geleyim. Ben kitabı okurken evlat rolüme değil de anne rolüme gittim daha çok. Hayatımızın bu değişim döneminde nasıl gitmem… Can, sanırım büyümek yokluğunu hissettiklerimizin peşine düştüğümüz bir serüven çoğu zaman ya da bir yandan diyelim ve ebeveynlik de bunun için öyle uygun bir araç ki… Bundan azade bir ebeveynlik mümkün mü, bilemiyorum. Elimizden geldiğince yenik düşmemeye çalışıyoruz ama en temel kararlarımızda en baskın olan yine yokluğunu hissettiklerimiz ve kaygısını büyüttüklerimiz oluyor. Acaip bir şey. Ebeveynlik bu yüzden çok zor, en zor yanı bu, zihnini ve deneyimlerini asla susturamıyorsun. Bu arada susturabilseydin zenginleştiren kısmı da giderdi :) Benimle ilgili en sevdiğin ve benimle ilgili en sevmediğim şeyler aynı kaynaktan besleniyor sonuçta. Çocukluğuna indiğin zamanlarda hatırla bunu
2.kitabıyla Annie Ernaux’la samimiyetimiz arttı ama biraz da yetmedi. Devam…
Bir KadınAnnie Ernaux · Can Yayınları · 20231,571 okunma
'' Olumlu anne kompleksi olan erkek yaşama karşı çoğu zaman, annesiyle pastaneye giden bir oğlan çocuğu gibi davranır, yani hiçbir zahmete girmeksizin durmadan "şunu isterim, bunu isterim" diye tutturur. ''
Dönüşüm Modern dünya edebiyatında çok tartışılan, çok yorumlanan ve edebiyat akımlarına yerleştirilmesi zor eserler bırakan Franz Kafka, 3 Temmuz 1883'te Almanca konuşan Çek asıllı Yahudi bir tüccar ailenin oğlu olarak Prag'da doğdu. Kafka'nın babası, yoksul koşullardan zengin bir tüccar durumuna yükselmiştir. Annesi ise varlıklı,
Birçokları anlamayacak olsa da anlatmak zorunda olduğumuz, gecemizi gündüzümüze katarak insanlara hatırlatmakla yükümlü olduğumuz şeyler var. Her ne kadar menfi duyguların coştuğu bir hengâmda, akıl ve analiz gözden düşse de bir okuyan, bir lahza olsun üzerine düşünen birileri olur diye anlatmamız gereken şeyler var. Zira menfi galeyan, tarih
Yaşar Kemal bir hafıza. Olaylar kronolojisinin hafızası değil; acının, var olan toplumsal ve kültürel alışverişinin hafızası. Varoluş çığlıkları atan insanların bilinçaltı.
Olaylara bakarız. Tarihsel olaylara;
Mübadele,
Sarıkamış,
Çanakkale savaşı,
Ezidi soykırımı,
Ermeni olayları,
...
Bunları ne savaşı başlatanı anlatarak ne de
Bu kurumda çalışmak birçok şeyi tecrübe etmeme olanak sağlarken birçok şeyi gözlemlemem için bir film sahnesi de oldu.
Birçok ebeveyn gördüm bir çok aile…
Çocuklarını içten bir şekilde destekleyen hayat kadını da gördüm. Mal mülk içinde çocuklarını öksüz yetim bırakmış anne babalar da. “Kurumda kalırsan” koşuluyla ikna edilmiş çocuklar gördüm.
Schopenhauer kitaplarını afilli aforizmaları bulup çıkarmak için okuyor birçok kişi. Eminim ki onu okuyan çoğu kişi felsefesinden habersiz. Bu yüzden ‘karamsar felsefeci’ olarak anılıyor. Oysa karamsarlığının içindeki güzelliği görebilmek ve kitaplarını doğru yorumlamak için onun felsefe sistemini bilmek gerekir.
Ben de biraz bu felsefe sistemini
1982 Şermin Yaşar, son zamanlarda hikayeleri ile içimizi ısıtan yeni nesil yazarlardan biridir. 2023 yılında yayımlanan Söyleme Bilmesinler adlı kitapla okurlara çok güzel bir roman sunmuş oldu.
Söyleme Bilmesinler; bir ailedeki anne babayı, üç erkek evladı ve üç gelini konu alır. Yazar, sırasıyla tüm karakterlere söz hakkı verir ve her bir birey kendi bakış açısından hem kendi hayatını hem de ailenin yaşantısını dile getirir.
Kitabı bitirdiğimizde aslında bize en yakın olan insanlarla bile aramızda nasıl bir sır duvarı olduğunu görmekteyiz. Bazen en yakınımızdaki insanla bile aramızda o kadar büyük mesafeler var ki, bedenlerimiz kucak kucağa olsa bile zihnimiz apayrı yerlerdedir. Ve bu hayatta bize göre çoğu zaman en büyük sıkıntıyı biz çekmişizdir, tüm yük bizim omuzlarımızdadır. Bu eseri okuduktan sonra yargılamadan önce dinlemeyi öğrenmiş olacaksınız. Çünkü gerçek bazen hiç de bizim zannettiğimiz gibi olmuyor. Keyifli okumalar dilerim.