Yazı-tura atmanın kökeni nedir? ‘Yazı-tura’ günümüzde, havaya atılıp yere düşen bir madeni paranın üstte kalacak tarafını önceden bilmeye dayanan basit bir şans oyunu olarak bilinir. Oysa tarihin derinliklerinde çok ciddi bir şekilde insanların kaderlerini tayin etmede kullanılmıştır. Antik çağlarda insanlar yaşamları konusundaki önemli
Sayfa 15 - AykırıKitabı okuyor
Reklam
Benim güzel sevgilim, seni o kadar çok seviyorum ki bu canımı acıtıyor ve işte tatlı ve muhteşem olan da bu can yakıcılık… Umarım uykunda bunu hissediyorsundur.
Sayfa 197Kitabı okudu
anıtkabirin yapılacağı yerin seçilme sürecinde yaşananlara dair..
Anıtkabir inşaatı 1943'te başladı ve 10 yıl sürdü. Ankara caddelerinde gerçekleştirilen ve bir önceki bölümde ayrıntılı bir şekilde anlatılan törenin ardından Anıtkabir 10 Kasım 1953'te resmi olarak açıldı. Ancak, herhangi bir inşaatın başlayabilmesi için önce müsait bir yere ve uygun bir tasarıma ihtiyaç vardı. Anıtkabir için yer
Bir insanın gülme sesi çok güzel diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Hani sevdiğiniz bir şarkının melodisi gibi. Hani melodiyi duyunca gülümsersiniz, içinizde kuşlar öter. Yavuz'un gülme sesi bana öyle geliyordu. Gülmüyormuş da şarkı söylüyormuş gibi. Bana bu kadar katlanması ve sabırla ilgilenmesi, beni de beynimi de sakinleştirmişti. Gülümsedim.
Sayfa 134 - Armoni YayıncılıkKitabı okudu
Kimine az gelen öbürüne çok geliyor. Birine güzel görünen başkasına çirkindir. Birisine uzakta sanılan bir başkasının ta yanında duruyor. Bir insanın sevdiğini öbürü zem ediyor... Bir kalbinmerhametle eridiği nesne başkası için kin kaynağıdır. Bir zümrenin alkışları karşı zümreye matem teraneleri halinde aksediyor. Bir varlığa insanlığın bir kısmı kutsal diyerek taparken başka zümreler nefretle ürperiyorlar. Bütün bu anlaşmazlıkların sebebi bütün insanlar için selâmet yollarının başka başka oluşudur. Hedef bir: Selâmet gayesi. Lâyık yollar başka. Zira insan yapıları başkadır. İşte bu başkalık, içimizdeki şeytan veya şeytanlardır. Şaşırtıcı nefistir. Gerçek şudur ki, bizimle yine bizim gayemiz arasında hadsiz hesapsız perdeler gerilmiş, bizim ilmimiz ve kemalimiz, gayemiz olan selâmete giderken bizi şaşırtan engelleri ortadan kaldırmak içindir. Bu adam neden komünisttir? İnsiyaklarına esirdir de ondan. Ham sofu niçin cehennem tüccarıdır? Çünkü ümitleri yoktur.
Reklam
"... ama bazen gına geliyor sağduyudan sıkılıyoruz hep aynı sıradanlıktan ve güzelliğe acıkıyoruz ve heyecana ateş güzel biz de biliyoruz çok yaklaşırsak bizi öldüreceğini ama ne fark eder ki yeğdir bir anlığına mutlu olmak ve güzellikte yanmak ..."
Sayfa 234Kitabı okudu
İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti hemen bir Redd-i İlhak Komitesi teşkil ederek, iki değişik el ilanı ile İzmir halkını 14/15 Mayıs gecesi Maşatlık'ta toplanmaya çağırdı⁷³². ⁷³² G. Jaeschke, 4, s. 79. İlanlarından uzunca olanının metni şudur: "Ey bedbaht Türk. Wilson prensipleri unvanı insaniyetkâranesi altında senin hakkın gasp ve namusun hetk ediliyor. Buralarda Rum'un çok olduğu ve Türklerin Yunan ilhakını memnuniyetle kabul edeceği söylendi ve bunun neticesi olarak güzel memleketin Yunan'a verildi. Şimdi sana soruyoruz. Rum senden daha mı çoktur? Yunan hakimiyetini kabule taraftar mısın? Artık kendini göster. Tekmil kardeşlerin Maşatlık'tadır. Oraya yüz binlerle toplan ve ezici çoğunluğunu orada bütün dünyaya göster, ilan ve ispat et. Burada zengin, fakir, âlim, cahil yok, fakat Yunan hâkimiyetini istemeyen bir ezici çoğunluk vardır. Bu sana düşen en büyük vazifedir. Geri kalma. Acı duymak ve felaket fayda vermez. Binlerle yüz binlerle Maşatlık'a koş ve Heyet-i Milliyenin emrine itaat et. İlhakı Ret Heyet-i Milliyyesi" Bak, Fahrettin Altay, Milli Mücadele Hatıraları, Hayat Mecmuası, Sayı 2. Tarık Zafer Tunaya, s. 493. Daha kısa olan ikinci ilanda ise yapılacak iş aşağıdaki şekilde açıklanmaktadır. "Kötü muamele gören Türk memleketin Yunanlılara veriliyor. Tepeden inme haksızlığa karşı protesto ve reddetmek için sesini yükselt. Bu gece bütün Müslümanlarla Türk dostları Yahudi maşatlığında toplanacaklar. Mümkünse çocuklarınızı alıp geliniz. Bu sizin son vazifenizdir. Orada bulunmayı ihmal etmeyiniz, ey kötü muameleye maruz kalan Türk! İzmir 1/14 Mayıs 1919" Bak, G. Jaeschke, 4, 70.
Sayfa 178Kitabı okudu
Efendimizin (sav) ömrü dünyada yaşanmış en ideal hayattır. Cenab-ı Hakk'ın en büyük ikramları dünyada Ona olmuştur; Ahirette de yine O'na olacaktır. O, Allah'ın en sevgili kulunun yaşadığı hayat musibetlerle örülmüş gibidir. Babasını kaybedi­yor daha doğmadan, doğduktan sonra annesini ... Tam yanında kendini rahat hissedeceği bir dönemde, dedesini kaybediyor. Ardından, kendisini kollayan amcasını... Hz. Hatice ile biraz fe­raha kavuşur gibi oluyor ama çok geçmeden onu da kaybediyor. Çocuklarını kendi elleri ile toprağa emanet ediyor. Savaşıyor, yaralanıyor. Her an ölüm tehlikesi altında yaşıyor. Arkadaşla­rından her biri Kur'an hafızı olan yetmiş kişi aynı anda öldü­rülüyor. Kendisine mecnun, sahir deniyor. Başına işkembeler atılıyor, şehrinden çıkarılıyor, eşine iftiralar atılıyor. Aç kaldığı, karnına taş bağladığı günler az değil. Hasır üzerinde uyuyor. Hüznünün zirve yaptığı 'senetül hüzn', yani hüzün senesi deni­len zaman aralığında çok sevdiği insanları bir bir kaybediyor. Büyük musibetlerin isabet ettiği bu keder yılında, insanlık tari­hinde kimseye nasip olmamış en büyük nimet de O'na nasip oluyor; Rable görüşmek, yani Miraç. Kederlerle kemalat arasın­da bir ilişki olmasaydı, Miraç, hüzün senesine denk gelir miydi? O'nun (sav) hayatında tahavvülün, yani halden hale geç­menin olmadığı hiçbir dönem yok. Fırtınalar içerisinde bir hayat ... En güzel, en kıymetli hayat O'nunkiyse ki bunda şüp­he yok, o hayattan alınabilecek en önemli derslerden biri de kıymetli bir hayatın tahavvüllerle, fırtınalarla, değişim ve dö­nüşümlerle geçeceğidir.
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.