Güçlü olmak istiyorum güçlü görünmek değil. Mutlu olmak istiyorum, mutlu görünmek değil. İyi olmak istiyorum iyi görünmek değil... Ne çok görüntüyle alâkalı her şey, görünene ait sanki yaşam. Hâlbuki görünmeyenin elinden akıyor zaman. Görünmeyenden alıyoruz tüm varlığımızı, yaratılışımızı. Görünmek adına her şeye bürünüyoruz ve eziyoruz ayaklarımızın ve gururumuzun altında her şeyi. İnsan olmak adına insan olmaktan çıkıp var ediyoruz kendimizi. Güzel dışında hiçbir şeye yaşam hakkı tanımıyoruz. Güzellik de belli bir kesimce kısıtlanmış alana hitap ediyor. Herkesin güzel bulduğu şeyi sahipleniyoruz ruhsuzca. Samimiyet, merhamet ve değer yargılarını değersizleştiriyoruz sahip olmadığımız için. Şöyle düşünüyorum da ben ötekileştirdiğiniz o kişiyim. Kimseyi kendi düşüncelerimin altında ezmeye çalışmadım. Kendi güzelliğimi kimsenin önünde bulmadım; gördüğüm her şey daha güzeldi benim için. Daha güçlü hissetmek için kimseyi de ezmedim. Ego savaşım bir başkasının yıkımı olmadı. Çocukluğumdaki gibi kalmayı istedim hep. Öylesine olduğum gibi, içimden geldiğince, çaba sarf etmemiş çocuk kalbimle. Neden iyi şeyler terkediliyor hep, neden olduğuna sahip çıkmadan olacağının peşine düşüyor insan. Kavgam bitmedi, bitmeyecek hatta kendimle bile. Evrildiğim her şeye, herkese karşı çocuk yanım savaşta olacak. Ne zaman kendimden gitsem yine kendime doğru kosacağım. Çocuk adımlarımla, çocuk şarkılarımla, çocukken sevdiklerimle. Şimdi nasılım bir yanım hâlâ o günlerimden kalma, bir yanım büyüyor bir yanım eksik ve o çocuktan eksilmiş...🦉✍🏻
“ÇOCUKLUK NE GÜZEL BİR BAŞI BOŞLUKTUR”
Der
Cengiz Aytmatov
Cengiz Aytmatov
hakikaten de öyle özellikle 👧🏻90’lar çocukları sokağın toprağını yutmuş çocuklardır. Bu çocukların gizli bir bağı vardır. Diğer şehirlerde ki çocuklarla. Ve Sadece çocukların arasında “Nasıl ya ?” Şöyle anlatayım efendim; Bazı oyunlar vardır, o zaman herkes oynamıştır. O oyunları her şehir de, farklı isimlerle. Misal biz İzmir’de ⚽️MUÇİ
Reklam
Karalama2
...?...?/1989... Kendini haddinden fazla duyumsadığı için acıya ve korkuyuda haddinden fazla duyarlı arkadaşım için, burası tam bir cehennemdi. Her şeyiyle farklıydı Ankara'dan. Çok kültürlü, birçok etnik gruptan oluşan, bu etnik grupların bir nevi kabileci bir tutumla diğerleriyle arasına sınırlar koyarak birbirinden ayrıştığı, etnik
6 ŞUBAT' TA BİR ÇOCUK MASALI
Bu cümleden ne anlarsınız bilmiyorum ama her şey olması gerektiği gibiydi. Farklı, olağanüstü, olmaması gereken, eksik ya da yanlış tek bir şey yoktu. Şubat soğuk bir aydır. Hem de çok soğuk. Ama buna rağmen biz çocuklar çok severiz bu ayı. Çünkü kış, kar getirir biz çocuklara; kar da eğlence, oyun, mutluluk. Bir de okul tatili de bu aya denk
SOFALAR & SOFRALAR
Eskiden evlerimizin sofalarına kurulan o bereketli sofralar ne güzeldi. Bu sofralarda çeşit az olsa da tat ve bereket çok idi. Şimdilerde ise çeşit çok fakat tat yok. Sahi o sof(r)alara tadı veren ne idi? Yemekte kullanılan katı yağ mı? Yoksa şimdilerde kullandığımız ama o zamanlarda olmayan baharatlar mı? Yemeklere tadı veren neydi? Tadı alan dilimizdi oysa. Dili geçtikten sonra boğazdan geçip mideye inen tüm yemekler aynıydı. Demek ki tadı veren dil ise tatlı dilli olmak yemeklere de geçen bir şeydi. Yani maharet yemeklerde değil, sofrada olanlar ve olanların dil(ler)indeydi. Yemek çeşitliliğinde değil, sofradaki kişilerin çeşitliliğindeydi. Sofradaki anne, baba, kardeş, çocuk, amca, hala, dayı, teyzelerin varlığı tat kaynağı idi. Şimdilerde bu sofraların yerini, çeşidin bol olduğu ama etrafının boş olduğu bir dil hali aldı. Tabi bu boşluk da sosyal medya paylaşımları ile doldurulmaya çalışılmaya başlandı. Oysa aranılan tada ulaşma yolu bu değildi; bu olsa idi yemekten sonra sodalara, mide koruyucularına, kolestrol ve obezite ilaçlarına sığınılmazdı. Velhasıl kelam sofralara tadı veren kaynaklar sofralarımızdan eksildi. Eksik kaynakları tamamlayalım ve o aradığımız lezzeti yakalayalım. Lezzet kaynağı olan dildeki marifeti ortaya çıkaralım. Hadi bugünden itibaren o istenilen sofralarda bir araya gelip zaman makinesinde yolculuğa başlayalım. Anılarda kalacak güzel anların sofra dil'ini paylaşalım. Sofra tadında bir hayat umuduyla…
Üniversiteye hazırlanan gençlerimiz ve onların velilerine...
Benim liseden mezun olacağım sene "temel liseler" açılmıştı. Babam sağolsun kardeşimle hak geçmesin diye istemediğim halde beni temel liseye yazdırdı. Öyle böyle lise bitti YGS ve LYS sınavlarına girdim. Sonucum beni tatmin etmedi. Tekrar sınava hazırlanmak istediğimi söyledim babama. "Benden bir kuruş çıkmaz." deyiverdi. O an
Reklam
Yılın son gününden herkese merhabalar,yılın son kitabı Bayan Ming'in Hiç Olmayan On Çocuğu .71 sayfalık kısa,incecik bir kitap. Çinde tek çocuk yasası vardır.Ve hikayemiz bu olay üzerine kurgulanıyor.Çin'in Yunhai kasabasındaki Grand Hotel de Bayan Ming adında bir tuvalet çalışanı vardır .Ve işi gereği sürekli buraya git gel yapanda Fransız bir iş adamı vardır,iş adamının bir gün yolu Bayan Ming ile kesişir.Tek çocuk yasasına rağmen Bayan Ming'in on tane çocuğu vardır ve her çocuğunun özellikleri de hayat hikayesi de birbirinden farklıdır.Bayan Ming bu çocuklarını Fransız adama anlattıkça adam bocalar.Tek çocuk yasasının nasıl çiğnenmiş olabileceğini aklı almaz.Bayan Ming bir gün trafik kazası geçirir ve Fransız iş adamı onun ziyaretine gittiğinde bu düğüm orada çözülecektir. Kişisel gelişim tadında kısa ama oldukça keyifli bir okuma oldu benim için.Fransız iş adamının Bayan Mingle tanıştıktan sonraki iç değişimine şahit olmak çok güzeldi. Hakikat,bizim en fazla hoşumuza giden yalanın ta kendisidir, der bu yorumu burada bitiririm ve bu kitap herkese tavsiyemdir,okuyun,okutunuz... Şimdiden herkese kitap dolu, musmuttluuu sağlıklı yıllar dilerimmm.
Sonu mutlu bitmesine rağmen 1 saat hıçkıra hıçkıra ağladığım o kitap... Sana teşekkürlerimi borçluyum. Sayende 'her zaman bir çıkış yolunun olduğunu' öğrendim. Üzülürken beraber, gülerken beraber güldük. Sizden fazla olmasın, en acı anlarınızda ağlamak, en mutlu anlarınızda kalbim yerinden çıkarcasına mutlu olmak çok güzeldi. Hayır, bu
Kadınlar
_Schopenhauer: _Kadınlar, nazik ve kibar erkekleri itici bulurlar. Masaya yumruğunu vuran maskülen erkekleri benimserler. Kadınlara aşırı bir saygı ile davranmak tek kelimeyle gülünçtür ve böyle bir şey bizi onların gözünde küçük düşürür. Şiddet eğilimleri gösteren, cahil hatta kendisini sevmeyen erkeğe bağlanırlar ve daha sonra da bunlardan
166 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.