Sam mesafeyi kestirmeye ve ne tarafa doğru gitmeleri gerektiğini çıkarmaya çalıştı. "Nereden bakarsan bak elli mil kadar görünüyor," diye mırıldandı tehditkâr dağa bakıp içi karararak. "Bir gün bile çekecek olsaydı. Bay Frodo'nun bu haliyle bir hafta sürerdi." Başını salladı, kafasında yavaş yavaş yeni, karanlık bir düşünce belirdi. O sadık gönlünde ümit hiçbir zaman uzun süreli solmamıştı ve o ana kadar hep geri dönüşleri hakkında bir şeyler düşünmüştü. Fakat acı gerçek sonunda kafasına dank etmişti: Yanlarındaki yiyecek en iyi ihtimalle onlan amaçlarına ulaştırabilirdi; görev yerine getirilince o zaman, o korkunç çöl ortasında tek başlarına, evsiz, yurtsuz, yemeksiz sona varmış olacaklardı. Geriye dönüş olmayacaktı. "Başladığımda yapmam gerektiğini hissettiğim iş buydu demek," diye düşündü Sam: "Bay Frodo'ya son adımına kadar yardım edip onunla ölmek ha? Eh, görevim buysa, bunu yapacağım. Ama Subaşı'nı, Gül Pamuk ile ağabeylerini, Babalık'ı, Marigol'u, hepsini hepsini bir daha görmeyi çok isterdim. Nedense, eğer geriye dönüş için bir ümit olmasaydı Gandalf in Bay Frodo'yu bu göreve yollamış olabileceğine inanamıyorum bir türlü. Moria'da düştüğünde her şey ters gitmeye başladı. Keşke düşmeseydi. O olsaydı bir şeyler yapardı."
Her şey ve herkes üstümüzdeydi. Karın bile altındaydık. Biz, dev bir tankın paletleriydik. In beş yıllık başçavuşların inatla parke dediği parkalarımızın sol üst cebinde taşımak zorunda olduğumuz “Erbaş ve Erin El Kitabı” adındaki, karmaşık bir makinanın, karmaşık prospektüsüne benzeyen kitapçıkta yazdığı gibi, ihtiyaçları devlet tarafından
Reklam
Çoğu insan açık kitap gibidir. Ne hissettiklerini söylerler, fikirlerini her fırsatta ortaya dökerler, sürekli olarak planlarını ve niyetlerini açık­larlar. Bunu birkaç nedenle yaparlar. Birincisi, insanın duygularından ve gelecek planlarından söz etmesi son derece doğaldır. Dilinizi kon­ trol etmek ve neleri açığa çıkardığınızı izlemek çaba gerektirir. İkincisi, çoğu insan dürüst ve açık olmakla insanların kalplerini kazandıklarına ve iyi niyetlerini gösterdiklerine inanırlar. Oysa çok yanılmaktadırlar. Dürüstlük gerçekte kestiğinden daha çok kan akıtan kör bir alettir. Dü­rüstlüğünüz büyük bir olasılıkla insanları incitir; sözcüklerinizi ayarla­manız, insanlara hissettiğiniz ya da düşündüğünüz acı ve çirkin gerçekler yerine duymak istediklerini söylemeniz daha akıl lıcadır. Daha da önemlisi, kendinizi tamamen açmakla o kadar önceden tahmin edilebilir ve tanıdık gelirsiniz ki, size saygı duymak ya da sizden kork­mak neredeyse olanaksız olur ve güç böylesi duyguları uyandırama­yan insanlara gelmez.
Konuşan Kule'nin Komutanı Shagrat'tı.
"Bir daha gitmem mi diyorsun? Lanet olasıca Snaga, seni küçük solucan seni! Yaram çok diye bana karşı koymanın sana bir zararı olmayacağını düşünüyorsan, yanılıyorsun. Buraya gel, şimdi Radbug' un gözlerini çıkarttığım gibi seninkileri de çıkartayım. Bir iki kişi gelince o zaman görüşürüm ben seninle; seni Shelob'a
"Görüyorum ki siz bir irfan ustasısınız, sadece savaşta bir komutan değil. Fakat heyhat! Beyim, biz bu şeyi sadece çok ağır yaralıların veya hastaların bakıldığı Şifa Evleri'nde bulundurmuyoruz. Çünkü bizim bildiğimiz kadarıyla, kötü havayı yumuşatmak ya da gelip geçici bir ağırlığı uzaklaştırmaktan başka bir tesiri yok. Tabii eğer, bizim iyi yürekli toreth'imiz gibi kadınların hâlâ anlamadan tekrarladıkları, eski günlerden kalma tekerlemelere kulak asıyorsanız o başka. Tüm ışıklar sönünce ölüm gölgesi büyüyünce üfleyince kara nefes gel athelas, gel athelas! Şifa kralın ellerinden Hayata döner ölen!
Baba Oğul
Gandalf bir ileri, bir geri yürümeye başladı. "İki gün öncenin sabahı, hemen hemen üç günlük yolculuk eder bu! Ayrıldığınız yer ne kadar uzakta?" "Kuş bakışı yirmi beş fersah kadar uzakta," diye cevap verdi Faramir. "Ama daha hızlı gelemezdim. Dün akşam, kuzeyde denetimimizde bulunan Nehir'deki uzun ada Cair
Reklam
Her zaman iyi olmaya çalışan bir insan iyi olmayan çok sayıda insanın arasında bir yıkıntı haline gelecektir. Bu nedenle otorite kurmak isteyen bir prens nasıl iyi olunmayacağını öğrenmeli ve ihtiyaca bağlı olarak bu bilgiyi ya kullanmalı ya da onu kullanmaktan kaçınmalıdtr. Prens, Niccolo Machiavelli, 1469-1527
Oksijen israflarıyla mücadele hikayem hshshss
Az önce sosyal medyada gezince bir video ve yorumlarla karşılaştım. O kadar korkunçtu ki anlatamam.. Bazı *afedersiniz angut insanlar, o kadar vicdansız ve akılsızlar ki şaştım kaldım.. Bazı Azeri ve Türkler Filistin’e hakaret etmişler o kadar kin kusmuşlar ki anlatamam, kanım dondu.. meselenin Bayrak, din, dil ve ırk olduğunu sanıyorlar. Ama asıl meselenin canice öldürülen çocuklar, kadınlar ve adamlar olduğunu anlamıyorlar.. Biz meseleyi anlatalım derken siz Türkiye’yi araplaştırmaya çalışıyorsunuz diye üstümüze geliyorlar, Arap yandaşı sanıyorlar.. yazık cidden bu zihniyetlere.. Cahillere, meselenin devletler olduğunu değil, masumca ölenlerin oluğunu anlatarak ne kadar doğru ettim bilmiyorum? Bugün canice öldürülen ve suçu günahı olmayan bir garimüslim görsem yine onun için sesimi çıkaracağım. Mesele cidden devlet meselesi değil! Bir amipte şey diyor hhssshh “Filistin bayrağının anlamını öğrensen, iyi ki İsrail var derdin…” ne kadar ahmak var yaaa, bu oksijen israflarıyla aynı havayı soluyorum ya çok üzülüyorum.. Bir angutta şöyle dedi:” Sizin tek meseleniz Arapların müslüman olmasıdır, müslümanlar diye savunuyorsunuzz hshshshsh” ya abi ben bir arabı müslümandır diye niye savunayım? Bazı müslüman adı altında olupta gavurlardan daha beter olanlar var! Sadece adlarını müslüman ilan etmişler ama Allah’ın katında onların da yolu cehennem!
... hayatının yıllar önce parçalandığını düşündü. Parçalanmış hayatı değersiz bir kütleye dönüşeli çok olmuştu. Ama insan, hayatın bir yerinde iyi kötü bir bütün olmak istiyordu, kırık dökük de olsa bir bütün ya da ona yakın bir şey. İnsan bu yüzden hatırlıyordu her şeyi, zamanı gelince istemese de parçaları bir araya getiriyordu. Ama zaman içinde pek çoklarının ruhu taşlaşmış oluyordu, çoğunluk bir şey hissetmiyordu, çoğunluk aynada kendine baktığında gördüğü sahte bütünden hoşnut kalıyordu.
"Belki de hiçbir isim vermem. Arada bir yazdığım, isimsiz bir şey. Bak bu daha iyi. Bir şeye bir kez isim verildiğinde o isim, o şeyin bütününü ya da neden önem taşıdığını görmene engel oluyor. Kelimeye odaklanıyorsun ki o aslında en önemsiz bölü­ mü, buz dağının tepesi. Kelimelerle aram hiçbir zaman çok iyi olmadı. Her zaman görsel düşünürüm, kendimi resimlerle ifade ederim. Dolayısıyla Gabriel olmasaydı bunu yazmaya başlamaz­dım..."
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.