1591 yılının İstanbul’unda , bir ölünün seslenişi ile başlayan soğuk ve karlı 9 gün boyunca yaşananları, her bir kahramanın (ağaç,köpek, para ,renk dahil ) ağzından teker teker dinlemek bana ;bir olaya herkesin kendi gözlüğü ile baktığını ve herkesin kendi hayatının başrolü olduğu gerçeğini bir kere daha hatırlattı.
Aslında bizler kendi hayatımızın başrolü iken başka hayatlardan geçip gidiyoruz sadece.
12 yıllık sürgün bir aşk uğruna yapılan fedakarlıklar , sanata yenilik getirmek isteyen ve Batı taklitçisine karşı olanların haklı sebepleri bir yana ; beni en çok etkileyen aşk , sevgi , yuva arayışında olan bir annenin bütün çabalarının kendi mutluluğu ve huzuru olsa da , aslında
iki oğlu adına taşıdığı gelecek endişesi oldu. Yıllar sonra sevdiğini sandığı adamla kavuşuşunca bile çocukları ile uyumaktan vazgeçmeyişini bir anne olarak çok derinden hissettim.
Bir dedektif edasıyla katili bulmak için adeta kahramanlarla birlikte ben de çabaladım. Ne çare ki sonunda yanıldığımı anladım.
Beni 16. yy İstanbul sokaklarında dolaştıran , yağan karla üşüten, azametli Padişahın huzurunda titreten, gözümde sorguç iğnesinin acısını hissettiren usta kalem Orhan Pamuk’a çok teşekkürler