Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti çünkü iki kişiydik,
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya...
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başındaydı doymamız.
Ve çalsam da bulutların en beyazına bahtımı
yaratamıyorum senden mavi bir gökyüzü, bağışla.
Bağışla çünkü
hüznün de arifesi vardır.
Ve aşkın hükmündendir çaresizliğim.
Senden başka bir hayat bilmiyordum çünkü, senden baska bir gökyüzü olduğuna inanmazdım... Sen benim ailem, sen benim nefes alabildiğim tek yerdin oysa. Ne zaman içim sıkılsa sana sığınmak, sana kaçmak isterdim. İşte bu yüzden tutamadm
seni bir daha görmemeye dair verdiğim sözleri. Bu yüzden
unuttum senden vazgeçebilmek için ettiğim duaları. Ben senden daha güzel bir yolda yürümedim hiç. Zamanla o
Çiçekli yoları da dikenler kapladı. Biliyorum, gülü dikenleriyle sevmektir marifet. Ama bunca yara bereye, bunca
batiğa çiziğe tahammül edecek gücüm kalmadı ve sonunda
gittim senden...
Ankara'nın hem isli, hem de sisli günlerinden biri. Vakit henüz erken olmasına rağmen gökyüzü hiç görünmüyor. Biz Ankaralılar alışkınız böyle havalara. Sisli de olsa, isli de olsa, burası bizim memleketimiz. Burada doğup yine ömrünü burada geçirenler, ne yapar eder, onda sevilecek çok şey bulur. Dünyanın en güzel yerlerine de gitsek, dönüşte Ankara'yı nasıl da özlediğimizi fark ederiz çünkü baktığımız her köşede geçmişe ait bir anı öylece bekler bizi.
Martı Jonathan rüzgarda dans ederken, biz trafikteyiz!
Bir martının peşine takılıp uçmak ister miydiniz?
Hazırsanız, kanatlarınızı açın ve Jonathan’ ın peşinden uçmaya başlayalım! Bir martının gökyüzünde süzülerek uçmak dışında başka şeyler de yapmak istemesi mümkün mü?
“Uçuş derslerinden ekmek kazanılmaz!” diyerek ona gerçek hayatın martılarını hatırlatanlar olsa da kitabın kahramanı Jonathan,