Çok üzücü evet ama..
Şu son zamanlardaki gazze savaşı.. Evet gerçekten üzülüyorum, ve twitter vs bu tarz platformlarda da çok fazla görüyoruz, çok üzücü bir şey ama biliyoruz ki şuan elimizden bir şey gelmiyor, sosyal medya ayaklansa da, halktan başka kimsenin ayağa kalktığı yok, benim içim yanıyor çok ayrı bir mesele, ama ben diğer platformları bu tarz içerikleri görmemek için kapattım neredeyse, ve kendimi bu kitap platformunda huzurlu iyi hissediyorum, hissettiğiniz acıyı anlıyorum , insanız ve haykırmak istiyoruz, ama sadece halk🙂 bir yerde hayatın gerçekleri evet ama bu tarz içeriklerle de bu platformda çok karşılaşmaya başladım ve gerçekten artık kötü hissettiriyor, bu tarz paylaşımlar yapılmamalı, acımızı daha da büyütmüyor mu? Eğer bir eylemde bulunamayacaksak, bu üzüntüyü büyütmenin ne anlamı var..
"İnsanlık, kendi ürettiği gelişmecilik kavramıyla, Hakikat'i öldürdü. 'Sonra', 'sonrası'... şeklinde bilgisel bir düzen kuruldu. İnsan fütürist bir duruş edindi.Her şey geleceğe, emellere uyarlanırken şimdi unutuldu. En büyük Hakikat'in ölüm olduğu gerçeği gözden kaçırıldı. Klasik/Modern, Modern/Modern sonrası,
Reklam
.... “Önce ekmek gelir, sonra ahlak” The Boy’s Word: Blood on the Asphalt, Sovyetler Birliği’nin çözülüş yıllarında, sokaklardaki çeteleşmeyi ve gençler arasında giderek artan ahlaki yozlaşmayı anlatan bir mini suç dizisi. Yeni özgür dünya, sayısız özgürlükle birlikte gençlere hırsızlık ve gasp gibi suçları işleme özgürlüğünü de
KENDİNDEN ZUHURA TÂBİ OLMADIKÇA...
- “Devlet İsrail ile ticaret yapmasın” söyleminde haklı bir taraf olduğu gibi, haksız bir taraf da var. Haklı tarafı malûm: Müslümanlar olarak, devletin, İslâm düşmanlarıyla iyi ilişkide olmamasını, onlara tavır koymasını istiyoruz. Haksız tarafını da bir çok defa konuşmuştuk ama camiada bu kısım hiç ilgi görmedi. O da şu: “Devlet İsrail ile
Zaman mefhumu?
Yaş ilerledikçe zaman mefhumu daralıyor mu anlamıyorum. Gerçekten zaman su gibi akıp geçiyor. Bu kavramın eskiden olmasını isterdik ama giderek hızlanıyor ve şu an durmasını istiyoruz. Sanırım insanoğlunun amacı da zamana karşı yaşam mücadelesi. İnsan zaten ne der ki; biraz endişe, biraz zaman, biraz emek ve bırak daha neler yiyek.
Ecnebiler Tibet'te yaşayan bir ermişin yanına varmışlar. Ermişe, bizi de erdir, çok ermek istiyoruz, erelim lütfen, filan falan demişler. Ermiş de ermiş bir insan olduğundan, estağfurullah beyler bayanlar, ademin tekiyim ben, ama çok ermek istiyorsanız, elbette buyurun birlikte erelim, demiş. Ermişteki sırrın ne olduğuna dair meraklarıyla -bence afedersiniz ama açlıkları/oburluklarıyla- başlamışlar gözlemlemeye. Bakmışlar ermiş tütün içiyor. Haydaa, ermişin cigarayla ne işi olur filan şüphe tohumunu düşürmüşler içlerine. Sonra biraz daha bakmışlar, ermiş oturup saatlerce şiir okuyor. Erenin şiirle edebiyatla ne işi olur filan, şüphe sürgün vermiş, gövdesi büyüyor. Sonra bir de bakmışlar, ermişin yavuklusu var, yavuklusuna ölüp bitiyor. Bu muydu be, sen nasıl ermişsin lan demelerine mani olan bir terbiyeleri varmış ama sükut-u hayalleri yüzlerinden okunuyormuş. Ayrılmaya niyetlenmişler. Arkalarından, ermişin arkadaşlarından biri seslenmiş: "Uçsaydı bulamazdınız bre köftehorlar. Ayaklarının yere basması lazım."
Reklam
659 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.