Tüm yaşamını kendini başkalarına adadığın, hiç bencil olmadığın inancıyla geçirdin. Başka hiçbir şey, kendini beğenmişliği, kişinin benliğine duyduğu sevgiden pekâlâ bağımsız olduğu ve kendini daima cömertçe komşularına adamış olduğu yönündeki böylesi bir içsel tanıklık kadar yoğun besleyemez. Ne var ki başkalarınaymış gibi gözüken tüm bu adanmışlık, gerçekte senin kendine olan adanmışlığın. Kendine olan sevgin daimî bir kendini kutlama noktasına ulaşıyor ki bu sevgiden bağımsızmış gibi hissediyorsun; tüm duyarlılığın, kendinle daha az tatmin
olmayasın diye; tüm vicdanî çekingenliklerinin kökünde bu var. Seni bu kadar istekli ve duyarlı yapan şey, “Ben”.
Hem Tanrı’nın hem de insanların senden daima memnun olmalarını istiyorsun ve Tanrı’yla olan tüm ilişkilerinde kendinden memnun olmak istiyorsun.
Bu dürüst adam bazen “Suç çok üzüntü verici bir şeydir Madame, “ deme alışkanlığına sahipti, “dürüst bir insanın gönüllü olarak tüm tevazu ve erdem sınırlarını aşabilmesi çok yüksek derecede olasılık dışıdır, ben bu tür suçları bir kişiye atfetme kararını, ancak en ileri derecede tiksintiyle alırım. Kusurun varlığından şüphelenirken dikkatli olun.
“Senin gönlün daima meshur ve musahhardır, mazursun
Sen gamın ne olduğunu hiç bilmedin, mazursun.
Ben sensiz bin gece kan yuttum,
Sen bir gece sensiz kalmadın,
Mazursun..”
İnsanlığın en büyük hastalığı kendini kemiren illetlerin cidden tedavisine başvurmaktan çok daima tehlikeyi hakiki derecesinden aşağı göstermeye çalışmak hastalığıdır. Bu yaraların derman bulunmaz niteliğini açık ve kesin bir dille açıklamaya uğraşanlar daima halkın lanetine uğrarlar. Yaranmak için halkı aldatan ikiyüzlüler beğenilir ve saygı görürler...
Yeryüzü üzerinde çeşitli iklimleri, bereketli toprağı, suyunun ve havasının hoşluğuyla, eşsiz güzellikleriyle benzersiz olan vatanımız kucak kucak servet, saadet bağışlamak için bize her an kucak açarken biz onun bu sürüp giden büyük şefkatine layık evladı olmak hasletini gösteremedik. Daima cehaletle, bağnazlıkla, en çirkin hislerle, düşmanlıklarla birbirimizi yedik. Boğuştuk... Vatanımız bizi insan mutluluğunun başarı ve zafer doruğuna yükseltmek için bütün tabii kaynakları ve teşvik vasıtalarını daima gözlerimizin önunde bulundurduğu halde biz onun bu vaat ettiği nimetlere haksızlık ederek adeta nankörlükle karşılık verdik. Aynı meşru refahın, aynı insani amaçların, istisnasız kardeşliğin asırlardan beri bencilliğin insanlar arasına koyduğu cahilce, haince farkları söküp atacak hakça eşitliğin hep birlikte hizmetkârı olma faziletini gösteremedik. Anlayamadık.... İnsanlık, kardeşlik sevgisinin samimi lezzetini tadamadık.
Gençlerin kalplerini saadetle dolduran sevda perisi benim gönlümde hiçbir vakit bir hakikat şekline girmek lütfunu göstermedi. Daima daima hayal şeklinde kaldı. İşte ben öyle oyalandım. Hep hayaller hülyalar arkasından koştum. Hep mevcut olmayan afetler için ağladım. Bu hiçler için o kadar yoruldum ki aşkı da inkâr edecek bir hale geldim.