Bu geceler düşüncemi başka büyük geceye, 1071 senesi Ağustos'unun 26. gecesine götürüyor. Malazgirt'te bileğinin kuvvetiyle, dehasının zoruyla bize bu aziz vatanın kapılarını açan Alparslan'ı, muharebe emri vermeden evvel hangi kuvvetler ziyaret etti ve ona neler gösterdi? Üç kıtada genişleyecek yeni bir Roma'yı kurmak üzere olduğunu, talihini, avuçları içinde taşıdığı milleti, yeni bir tarih ve coğrafyanın emrine verdiğini, yeni bir terkibin doğmasına bir çınar gibi yetişip kök salmasına sebep olduğunu acaba hissetmiş miydi? Hiç tanımadığı dehalı çocuklar müstakbel zaferlerin kumandanları, henüz söylenmemiş şiirlerin şairleri, henüz yükselmemiş şaheser yapıların mimarları, henüz duyulmamış nağmelerin bestekârları etrafında henüz açmamış bir fecrin gülleri gibi dolaşmıyorlar mıydı? Gözlerinde Sultan Hanı'ndan, İnce Minare'den bir hayal yok muydu? Eğer yokduysa, bütün bunlardan habersiz, bu müjdeleri içinde konuşur bulmadan o büyük işi nasıl yaptı? Nasıl on senede Malazgirt'ten Akdeniz kıyılarına, bu toprağın tanımadığı ve tatmadığı bir ideali taşıdı? Fatih'in İstanbul fethinden evvelki uykusuzlukları, Bâkî'nin ve Nedim'in, Neşatî ve Nâilî'nin Sinan'la Hayreddin'in, Kasım'ın Itrî ile Dede'nin, Seyyit Nuh'la Tab'î Mustafa Efendinin ve daha yüzlerce onlara benzeyenlerin dehalarına yüklü bir kaderi kendisine taşımasından gelen bir sabırsızlıktan başka ne olabilir? Ve eğer o mübarek ağrı olmasaydı bütün bu eserler nasıl doğarlar, hangi mucize ile eski hayat ağacı yeni meyvalarla donanırdı?
Paradoks
Paradoks Paradoks, görünüşte doğru olan bir ifade veya ifadeler topluluğunun bir çelişki oluşturması veya sezgiye karşı bir sonuç oluşturmasıdır. Çoğunlukla, çelişkili görünen sonuç veya sonuçların aslında çelişkili tarafları vardır. Türkçe'ye, Fransızca "paradoxe" sözcüğünden giren paradoks sözcüğünün, etimolojik anlamda kökeni
Reklam
334 syf.
9/10 puan verdi
Aslında Bosna’nın Batı Yakası falan değil Osmanlı’nın düpedüz kendisi olduğunu öğrenmek için kitabı biraz karıştırmanız kâfi… En az bizim kadar Osmanlı’ya dair Bosna! Kitabın arkasında yazanlar ise oldukça aydınlatıcı. Çünkü kitabı belli bir türe sığdırmak beyhude bir çaba; nitekim yazarın da öyle bir kaygısı olmamış. Kitap biyografik çizgiler
Osmanlı'nın Batı Yakası Bosna
Osmanlı'nın Batı Yakası BosnaHüseyin Yorulmaz · 3F Yayınları · 20077 okunma
Şiire başladığı dönemlerde Ahmed Arif'in Nâzım'a ilişkin görüşleri şöyle: "Şiire yeni başlamış devrimci bir delikanlının karşısına Nâzım'ı dikerseniz, çocuk ya paniğe kapılır ve ters akımların uydusu olur, yahut ezilir, kötü bir kopyacı kesilir. —Hidrojen bombasına karşı Kürt hançeri ne yapabilir?- Üniversitede ve mahpusanede bazı arkadaşlarım, 'Nâ­zım'dan sonra şiir yazmak, boşuna bir gayret, hatta saygısızlık,' diyordu. Onlarla hiç tartışmadım, hep sustum. Çünkü dedikleri bir bakıma doğ­ruydu. Ne var ki 'Nâzım gibi şiir yazmak' ile 'Nâzım'dan sonra şiir yazmak' arasında vatanımın dipsiz uçurumları gibi bir uçurum vardı. Elbette Nâzım'ı yahut başka bir ustayı budalaca izlemekle kimse şair olamazdı. Ama Nâzım'dan da, başka ustalardan sonra da şiir yazılacaktı. Yoksa Shakespeare'den sonra trajedi, Moliere'den sonra komedi yazmak gerekmezdi. Nitekim, Dede Korkut, Yunus, Pir Sultan, Şeyh Galip ve Fuzuli gibi büyük ustalardan sonra da soylu şiirler yazılmıştır..."
Sayfa 177 - 178Kitabı okudu
Türk milleti azgelişmiş bir millet değildir. Türk milleti az gelişmiş millet olsaydı, tarihe Nasrettin Hoca, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Dede Korkut, Köroğlu, Dadaloğlu, Mimar Sinan gibi bir kültür verebilir miydi? Türk milleti az gelişmiş bir millet olsaydı, çağımıza bir Mustafa Kemal Atatürk, bir İsmail Hakkı Tonguç, bir Nâzım Hikmet, bir Eyuboğlu, bir Feza Gürsey, daha nicelerini verebilir miydi? Türk milleti tarihteki kültürlere büyük katkısıyla, çağımızdaki değerleriyle, hem de nice değerleriyle çağdaş bir millettir. Türkiye bütün yıkımlara, kara hopurlara karşı kendini savunacak, varlığını, dününü bugününü küçültenlere, aşağılayanlara karşı kendini koruyacaktır.
III. Selim ve Galib Dede
Galib Divanı'nda llI. Selim için yazılmış on bir kaside, yirmi dört tarih, bir terci-i bend, bir şarkı, iki mesnevi ve altı beyit vardır. Sultan I. Abdülhamid için tek kaside bile yazmamış olması, Şeyh Galib'in III.Selim'e gösterdiği saygı ve sevgide son derece samimi olduğunu gösterir.
Sayfa 26 - Beşir Ayvazoğlu
Reklam
448 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.