Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Hayattaki her şey rakamlarla ölçülebilir mi? IQ, bilgeliği ölçemez, arkadaşlarınızın sayısı ilişkinizin derinliğini kanıtlayamaz, kişinin evinin büyüklüğü mutlu aile ilişkilerini garantileyemez ve aylık geliriniz kişiliğinizi temsil edemez. Gerçek değer rakamlarla ölçülemez.
İnsan belki de sevilmeyi sevmiyordur ya da belki de çok değer verip merkezimize koyduğumuz için gidiyorlardır. Ne yapalım, her zaman taktik mi yapalım, böyle mesaj yazma, böyle davranma, böyle konuşma diyerek nasıl hayat geçer ki? Uzun ilişkilerin sırrı taktikle oluyorsa, ben ömrümün sonuna kadar yalnız kalmaya razıyım. Ben taktikle bir şey yapmam, beni sevecekse biri ve ben de onu seveceksem hiçbir şekilde taktik yapamam. Beceremem çünkü ben sevince çocuk sever gibi sevenlerdenim, çünkü ben sevince onu her şeyim yapıyorum.
Reklam
188 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
Hakikat Bizi Neden Korkutur?
Schlink,Alman akademisyen, yargıç ve yazar Okuyucu'yu okurken hayatından kesitler buluyorum. 15 yaşındaki bir çocuğun 35 yaşlarındaki bir kadınla yaşadığı aşk, Nazi dönemi sabıkalarının izleri, ihanet, kaçış, vicdan azabı, uçurumlar, suçluluk duygusu, yakalanma korkusu... Schlink, bu temaları "Suç nedir, niçin suçluyum? " sorularının peşinde sürükleyici bir hikayeye teslim ediyor bizi. Ve bir yandan düşündüren acaba ben ne yapardım? sorusunu da sorgulatan bunu yaparken de değer sevgi, adalet ve vicdan üçgeni arasında gidip geldiğimiz bir eser karşımızda. Kendi hayatımız için başkalarının hayatını yakma düşüncesini hiç aklınıza getirdiniz mi? Kendi çıkarınıza olacak bir şey için birilerinin hayatını mahvedebilir miydiniz? Sanırım bu yazının başlığında söylediğim “Hakikat bizi ne kadar korkutur?” dediğim şeye geliyor bu. Kendimize de asla açıklayamayacağımız düşüncelerimiz olmuştur. Bunları eyleme dökme fikrini hiç aklınıza getirdiniz mi? Bu sizi inanılmaz korkutuyor değil mi? İşte bu kitapta sorgulanan şey de tam olarak bu. Michael ve Hanna’nın aşkının ardında yatan soru.
Okuyucu
OkuyucuBernhard Schlink · İletişim Yayıncılık · 20143,189 okunma
İnsan da bir nevi hayvan değil mi? İnsanı hayvandan ayıran, üstün kılan faziletleri ve övgüye değer güzel huylarıdır. O şereften kimi çok pay almış, kimisi az!
Kim görmüş o cenneti, cehennemi? Kim gitmiş de getirmiş haberini? Kimselerin bilmediği bir dünya Özlenmeye, korkulmaya değer mi?
Ne boş düşünce! — Olsun, fakat her hakikatten çok azap veriyor bana. — Bana benzeyen, görünüşte bendeki ihtiyaçlara, tutkulara, arzulara sahip bu insanlar niçin kırarlar beni? Ancak benimle eğlenmek, bana çatmak için yaratılmış bir avuç gölgeden başka bir şey mi bunlar? Ne hissetsem, ne görsem, neye değer versem hepsi, baştan sona bir vehim değil mi, gerçekten hayli farklı bir kuruntu değil mi?   Fakat ben gölgem için yazıyorum, gaz lambasının duvara yansıttığı gölgem için. Kendimi ona tanıtmalıyım.   ..................................  
Sayfa 2 - YKY Yayınları
Reklam
Bir hedefi olmalı değil mi insanın, bir ideali bir amacı..? Peki o hedef, ideal ve amaç belli değilse ne yapmalı insan? İnsanın hayali, amacı tek gayesini bulmak olabilir mi? Rüzgarın savurmasına izin verip savurduğu yerlerde aramak kendini, hayalini, idealini. Bulmaya çalışmak umutsuzluğa kapılmadan. Neyi aradığını bilmeden. Bir arayış içerisinde olmak ama o arayışın sonucunun ne olacağını bilemeden... Yürümek nereye yürüdüğünü bilmeden, yaşamak neden yaşadığını bilmeden, gözlemek neyi gözlediğini bilmeden ve aramak; arayışı aramak ile bulmaya çalışmak. Neden ve niçin aradığını bilmeden. Bazen yıkabilir bu durum insanı ama amaçsızca yaşayıp gitmektense amacını ararken gitmek daha iyi değil mi? Bulmak önemli değil aslolan aramak, belki ararken kayda değer bir şeyler üretebiliriz. Ne de olsa "Yerin altındakiler üstündekilerden daha fazla" değil mi, peki onların kaçı hatırlanıyor veya kaçı amacını bulup göçmüş buradan. Yerin altına girdikten sonra amacına ulaşamamış, hatırlanmayan büyük gruba girmek istemiyorsak arayışa başlamalıyız sanki, hatırlanmayabiliriz ama hatırlananların hepsi bu yollardan geçmiş kişiler değil mi? Arayış yoluna girmek, yokluk yoluna girmekten daha iyi değil mi? Hem ne diyor Halil CİBRAN:"... yürümekle varılmaz lakin varanlar yürüyenlerdir." Hepimiz ulaşmamız gereken yere varabilmek için yola çıkmamız temennisiyle, huzurlu arayışlar...
Tanrım! Bir işaret ver bana. Hayat yaşamaya değer mi? Her şey yoluna girecek mi?
John Fante
John Fante
Ne var ki yolculukta, Her sefer ağlatır beni, Ben ki yalnızım bu dünyada? Bu sabah kızıllığında Yola çıkarım Uzunköprü' den; Yaylının atları şıngır mıngır; Arabacım on dört yaşında, Dizi dizime değer bir tazenin, Çarşaflı, ama hafifmeşrep; Gönlüm şen olmalı değil mi? Nerdee!.. Söyleyin, ne var bu yolculukta?
88 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Para Hırsı Yüzünden Yok Olan Hayatlar
Bugün
Honore de Balzac
Honore de Balzac
'ın kısa; ama çok anlamlı bir hikâyesinden bahsetmek istiyorum:
Efendi Cornelius
Efendi Cornelius
.
Honore de Balzac
Honore de Balzac
bu öyküsünde 19. yüzyıl insanını eleştiriyor. İnsanlık Komedyası eserinin felsefi inceleme bölümünde yer alan bu öyküde insan olmanın acıklı hikâyesi ele alınıyor. Kral’ın haznedarı olan
Efendi Cornelius
Efendi Cornelius
’un kendinden çok değer verdiği hazinesinin çalınması
Efendi Cornelius
Efendi CorneliusHonore de Balzac · Can Yayınları · 2022125 okunma
Reklam
Geceye şiir
Söyleten Sensin” — Ferdi Tayfur Hep köle misali zincire vurdun Ben sana dost oldum sen düşman oldun Sen beni kendine göre mi buldun Hainsin diyorsam söyleten sensin Sana söylediğim sözlere kizma Sitem ediyorsam ettiren sensin Senden çektiklerim yetti canıma Zalimsin diyorsam söyleten sensin Canımsın dedikçe kıymet bilmedin Kazandıklarına değer vermedin Sen belki bu kadar hiç sevilmedin Vefasız diyorsam söyleten sensin Sana söylediğim sözlere kızma Sitem ediyorsam ettiren sensin Senden çektiklerim yetti canıma Zalimsin diyorsam söyleten sensin
Timokrasidaki yöneticiler parayı rahat rahat harcamak için kanunları değiştirirler. En sonunda da kimse yasaları dinlemez olur. O zaman paraya daha fazla değer verirler. Böylece oligarşi geçilir. Oligarşi devletin başında zenginlerin bulunduğu yönetim şeklidir. İşi bilmeden sadece zengin olanların yüksek mevkiye geldiği bir sistem doğar. Halk bölünür. Fakirliğin olduğu yerde hırsızlık ve pek çok ahlaksızlık ortaya çıkar . Oligarşi sonucu fakir düşen halk ile zenginler arasındaki uçurum büyür. İç karışıklıklar çıkar. İşte bu karışıklıkta fakir halk kazanırsa demokrasi ortaya çıkar. Oligarşiyi nasıl en sevdiği şey zenginlik düşkünlüğü yıkıysa demokrasiyi de özgürlük düşkünlüğü yıkar. Özgürlüğe doymuş devletin başındakiler İçki sunmayı bilmeyen sakilere döndüler mi bir sarhoşluk alır herkesi. Devlet herkese istediği özgürlüğü veremeyince kavgalr başlar. Bu noktada tiranlık gelir. Demokrasilerde büyük kısmı eğitimsizler oluşturur pek azı başa gelir ama her yerde gösterirler kendilerini, halk ise en güçlü kısım onlar olmalarına rağmen baldan pay aldıkça birleşmeyi akıllarına bile getirmezler. Bastakiler halkın kendilerine kul köle olduğunu görünce yurttaşların kanına girmeden duramaz. Lekeleme yolunu tutar. Halka iyi şartlar verileceği vaadinde bulunur . Ama halk yağmurdan kaçarken doluya tutulur ve gerçek zorbalık altında ezilir.
448 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Aslında Avukatlar birer psikolog mudur!?
Yazarın Nietzsche Ağladığında kitabını okuduğumda, zerre okuyamadığım felsefeyi yalın diliyle anlatabildiği için çok sevmiştim Yalom'un kalemini. Çok benzer bir şekilde, bu kitapta da Psikoloji alanı aynı basitlikte ele alınmış. Psikologların el kitabı olabilecek, alanın tarihini, inceliklerini ele alan bir kitabı, benim gibi alanla ilgisi
Divan
DivanIrvin D. Yalom · Ayrıntı Yayınları · 20215,2bin okunma
*** Hayat bu kadar soru sormaya değer mi? ***
Sayfa 197 - Alfa yayınları, 2017, 1.basımKitabı okuyor
-Kipling'in kırkayak hikayesi vardır belki bilirsin. Usulca yürüyen kırkayağa "ya ne güzel yürüyosun hiç ayakların birbirine dolanmıyor" demişler de, tak diye tökezlemiş :) Neden? Çünkü dikkat kesiliverdi. "Ayaklarım birbirine değer mi acaba" dediği anda topuğunu hissetmiştir. Net. Bukowski abinin mezar taşında yazan "don't try" da işte bunun gibi bir şeye işaret eder: "Deneme!" yani. "Uğraşma", "çaba gösterme..." Bir şeyi ne kadar itina ile yaparsan o kadar eline yüzüne bulaştırırsın. Bırakırsın, vazgeçersin de kendi kendine olur. Şaka gibi. Ama sonra kimse gelip de biz şaka yaptık demez. Her konuda bir fikri olan Çinlilere de danışmak lazım bu konuyu. Adamlar kadim millet yani, bilirler az çok. "Wu Wei" diyorlar onlar da, yani "çabasız eylem". Usta adam, yapacağı işi zahmetsiz yapar. Akar gider... Adam tek seferde şaheser resmeder, sen uğraşırsın anca çöp adam olur. Neden? Çünkü fazla odaklanmışsındır. Güzel yapmaya çalışmak yerine, sadece yapmayı deneseydin, belki olurdu bişeyler. Hatta hiç denemesen en güzeli. Hayata fazla odaklanmak, hayatın konsantrasyonunu bozuyor bir yerde. Neyse işte, her yazının tamamlanması gerekmiyor. Ben de bunu burada kestim. Yeterli yani. Saygılar :)
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.