bir sesim vardı gölgenden ikmale kalan biliyorum, büyük çocukluktu birbirimizi sevmemiz cesaret işiydi, delikanlıcaydı, bu korkunç sevgide yanlışlarımızı yeniden keşfedişimiz el deymemiş yalnızlıklara kalkışmamız yalnızlıklarımızı değiş tokuş etmemiz
cesaret işiydi, delikanlıcaydı, bu korkunç sevgide yanlışlarımızı yeniden keşfedişimiz el değmemiş yalnızlıklara kalkışmamız yalnızlıklarımızı değiş tokuş etmemiz
Reklam
'Ger­çekte çekilen acılardan gurur duymak gerekir, her acı bize yük­sek bir aşamada bulunduğumuzu anımsatır.' Ne ilginç, değil mi! Nietzsche'den seksen yıl önce söylenmiş! Ama benim size göstereceğim cümle bu değil, bekleyin bir dakika - işte bul­dum. Okuyorum: 'İnsanların büyük çoğunluğu yüzmeyi öğ­renmeden yüzmek istemez.' Ne anlamlı bir söz, değil mi? Yüz­mek istememeleri doğal, çünkü karada yaşamak için yaratıl­mışlar, suda değil. Ve düşünmek istememeleri de doğal, çünkü yaşamak için yaratılmışlar, düşünmek için değil! Evet, kim dü­şünürse, kim düşünmeyi kendisi için temel uğraş yaparsa, bun­da ileri bir noktaya ulaşabilir; ne var ki, karayla suyu değiş to­kuş etmiştir böyle biri ve bir gün gelir suda boğulur.
'insanların büyük çoğunluğu yüzmeyi öğrenmeden yüzmek istemez.' ne anlamlı bir söz değil mi? Yüzmek istememeleri doğal, çünkü karada yaşamak için yaratılmışlar, suda değil. Ve düşünmek istememeleri de doğal, çünkü yaşamak için yaratılmışlar, düşünmek için değil! Evet, kim düşünürse, kim düşünmeyi kendisi için temel uğraş yaparsa, bunda ileri bir noktaya ulaşabilir; ne var ki, karayla suyu değiş tokuş etmiştir böyle biri ve bir gün gelir suda boğulur.'
Gülünç olmak da ne imiş? İnsanoğlu gülünç olmak için doğmamışsa gülünç etmek için doğmuştur. İkisi bir kapıya çıkar. İkisi bir kapıya çıkmaz. Değiş tokuş edilecek şey bile değil. Ama ben ederim.
Çarşıya İnememKitabı okudu
MÖ 192 yılında imparator Huei tahta çıkınca Mo-tu ile evlenmesi için yine bir Çinli prensesi gönderdi. Bu imparatorun hükümdarlığı esnasında esas güç annesi Lü'nün elindeydi. Mo-tu, bu sefer ona bir mektup yazarak dedi ki: "Ben sazlıklar arasında doğup sığır ve at topraklarının vahşi bozkırlarında büyütülmüş yalnız bir dul hükümdarım. Çin 'e seyahat etmek özlemiyle çok defa sınır bölgesine gelmişimdir. Zat-ı şahaneleri de yalnız bir yaşam süren dul bir hükümdardır. Ikimiz de zevklerden mahrum bir yaşam sürmekte olup kendimizi eğlendirme imkanımız yoktur. Ümidim ikimizin birbirimizde olanları, olmayan eksikliklerimiz için değiş tokuş etmemizdir." Bu mektupta Mo-tu, Çin üzerinde tamamen hakim olmak için genç prenses yerine yaşlı imparatoriçe ile evlenmeyi tercih ediyordu. Çünkü yukarıda da vurgulandığı gibi aşırı kalabalık ve büyük ayrıca nemli sıcak iklime sahip Çin'in kolayca fethedilmesi ve idare edilmesi Hunlar açısından çok zordu. İmparatoriçe Lü de bu mektuba şöyle cevap verdi: " Yaşım ilerlemiş ve gücüm zayıflamaktadır. Saçlarım ve dişlerim dö­külmekte, düzgün ve dengeli bir şekilde dahi yürüyememekteyim. Şanyü (Mo-tu) herhalde çok abartılmış haberler duymuş olmalı. Ben kendisini bu kadar alçaltmasına layık değilim. Ancak, ülkem hiçbir yanlış yapmadı ve ümidim kendisinin ülkeme zarar vermeden sakınmasıdır. " Bunun üzerine isteklerinden vazgeçen Mo-tu, İmparatoriçeye teşekkürlerini sunmak için bir elçi yolladı. Eski Ho-ch'in anlaşmasının devam ettiği bildirildi.
Reklam
"Yaşlandıkça, büyük korkuları alaylı sırıtmalarla değiş tokuş etmeyi öğreniriz."
Emil Michel Cioran
Emil Michel Cioran
Harika
İnsanların büyük çoğunluğu yüzmeyi öğrenmeden yüzmek istemez. Ne anlamlı bir söz değil mi? Yüzmek istememeleri doğal çünkü karada yaşamak için yaratılmışlar, suda değil. Ve düşünmek istememeleri de doğal çünkü yaşamak için yaratılmışlar düşünmek için değil! Evet, kim düşünürse, kim düşünmeyi kendisi için temel uğraş yaparsa, bunda ileri bir noktaya ulaşabilir; ne var ki, karayla suyu değiş tokuş etmiştir böyle biri ve bir gün gelir suda boğulur.
Sayfa 18
ölümün bowling topları düşmanlarım size geliyorum sorunlarımızı değiş tokuş yapalım
Sayfa 175 - haikuKitabı okudu
Cinsellik tertibatının içimize kazıdığı Faustvari antlaşmanın günaha çağrısı şöyledir: Bütün yaşamı bizatihi cinsellikle, onun hakikati ve egemenliğiyle değiş tokuş etmek. Cinsellik ölüme değer. İşte günümüzde ölüm içgüdüsünün cinselliğin içinden geçmesinin anlamı -ama görüldüğü gibi salt tarihsel olarak anlamı- budur. Batı uzun zaman önce aşkı keşfettiğinde, ona ölümü kabul edilir kılacak derecede değer verdi; günümüzde her şeyin üstünde yer alan bu eşdeğerlilik iddiasında bulunan cinselliktir. Cinsellik tertibatı iktidar tekniklerinin yaşamı kuşatmasını sağlarken, onun işaretlediği hayali cinsellik noktası, herkeste ölümü kabul ettirebilecek kadar hayranlık yaratır. "Cinsellik" adındaki bu hayali öğeyi yaratmakla, cinsellik tertibatı en temel iç işlerlik ilkelerinden birini ortaya çıkardı: cinsellik arzusu, cinselliğe sahip olma, ona ulaşabilme, onu keşfedebilme, azat edebilme, söylem düzeyine getirebilme, hakikat içinde formüle edebilme arzusu. Cinsellik tertibatı, "cinsellik"in kendisini arzulanacak bir şey gibi kurmuştur. Her birimizi cinselliği tanıma, onun yasa ve iktidarını gün ışığına çıkarma buyruğuna iten şey, bu arzulanır olma durumudur; gerçekte bizi, içinde kendimizi görür gibi olduğumuz bir seraba benzeyen o cinselliğin kara parıltısını benliğimizin derinliklerinden yüzeye çıkaran cinsellik tertibatına bağlamasına rağmen, bütün iktidarlara karşı cinsel etkinliğimize dair hakları savunduğumuzu zannettiren de bu arzulanır olma durumudur. - Michel Foucault
Reklam
Maymunlar gibi yüksek zeka seviyesine sahip hayvanlar para kullanmayı öğrenebilirler. Örneğin ABD'de yapılan bir araştırmada capucin maymunlarına çeşitli gıda ödülleriyle değiş tokuş yapabilecekleri gümüş diskler verilerek ekonomik davranışları gözlemlenmeye çalışıldığında, ilginç bir şekilde bazı maymunların gümüş disklerle dişi maymunlardan seks satın aldıkları görülmüştü. en.wikipedia.org/wiki/Prostitution_among_animals
Önsöz
Elinizdeki kitap toplumsal Bilinçdışının süregiden mutasyonunu araştırıyor. Şu an bulunduğumuz noktadan, yani virüs salgını ve kapitalizmin felaketler doğuran çöküşünün damgasını vurduğu tarihsel eşikten gözlem yapıyorum. Bu eşikten bakınca, ufukta kaosu, tükenmişliği ve yokoluş eğilimini görebiliyoruz. Bu mutasyonun mükemmel bir özetini sunan
Sayfa 9 - Otonom Yayıncılık -1. Basım Şubat 2022, İstanbul - Kitabın Özgün Adı : The Third Unconscious - The Psycho-sphere in the Viral Age
Eski Türk topluluklarının özellikle su kaynaklarına (ırmak, göl vs.) ve yaylak-kışlak hayatı üzerinde kurulu bir sistemleri vardı. Bu her boyun kendi insan topluluğu ve ekonomisinin temeli olan hayvanlarıyla birlikte yaşadığı belirli bir alan vardı anlamına gelmektedir. Böyle bir hayat tarzını asalak toplumların yaşadığı ile karıştırmamak gerekir. Bozkırın derinliklerinde doğa ile bütünleşmiş insan gruplarının hayatlarını sürdürebilme mücadelesidir. Tarıma elverişli alanlar bulamayan kabileler büyük sürüler halinde baktıkları hayvanların ürünleriyle hayatlarını devam ettirebiliyorlardı. Üretim fazlalarını da komşu yerleşik topluluklarla değiş tokuş yaparak kendi ihtiyaçlarını giderme yoluna gidiyorlardı. Özellikle at ve koyun ile bu hayvanlardan elde edilen ürünler, Altay Dağları'ndan çıkarılan demir komşularının dikkatini çekiyordu. Tabii ki bozkırda yaşamak çok zordu. Vahalarda, verimli arazilerde yaşamanın kolaylığı ve getirdiği ekonomik zenginlik bozkırda ya­şayan toplulukları her zaman cezbediyordu. Vurgulanması gereken bir baş­ka nokta Eski Türklerin yaşamaya uygun alanlarda yerleşik hayata geçmeleri ve şehirler kurarak, bu hayat tarzında eserler meydana getirmeleridir. Ayrıca kendilerine tarım alanları açarak hem tahıl hem de meyve-sebze yetiştirmiş­lerdir. Dolayısıyla sözünü ettiğimiz Avrasya coğrafyasında bütün Türklerin yaylak-kışlak hayatını sürdürdüklerini söylemek pek doğru olmaz. Kısacası Türkler kendilerine elverişli buldukları alanlarda hayat tarzlarını değiştirdiler, daha kolay ve rahat olan yerleşikliği tercih ettiler.
Her şeyin her şeyle değiş tokuş edilebildiği dünyada değerin hiçbir anlam ifade etmediği söylenebilir.
Biricik Yaşamım
"Bir insanım ben, hayatımın bir anlamı var. Ben içindeyim diye tarihin bir anlamı var. Biriciktir benim hayatım, kimsenin hayatıyla değiş tokuş edilemez, benim rüyalarım ve acılarım bir başkasının acısıyla ve rüyalarıyla kıyaslanamaz. Tarihin görünmez gölgesiyim ben, öldüğümde gazetelere haber olmam. Geniş kitlenin meçhulüyüm belki ama haysiyetimle " varlığın kökleri"ne değerim. Benim haysiyetimi yok sayan her kimse, onunla bir meselem var. Ve benim biricikliğimi teslim eden her kimse ona verecek bir armağanım var. Bir oy, bir vergi numarası, nüfus kütüğünde bir sayı değilim. Bana da doğruları fısıldayan bir vicdanım var. "
Sayfa 124