Delilik mi? Neden olmasın? Ne delilik değildir ki? Yaşam delilik değil mi? Kurulmuş oyuncaklar gibiyiz... birkaç kez kuruluyoruz, bitince güle güle... ve ortalıkta dolanıp varsayımlarda bulunur, planlar yapar, valiler seçer, çimlerimizi biçeriz... Delilik tabii ki, ne delilik DEĞİLDİR?
Beni affedin. Ama yorgunluk bir delilik. İçimdeki isyandan hiçbir şey hissetmediğim saatler var bu kentte.
Reklam
Bütün nevrozların ve psikozların sebebi; insanın yetişme çağında yaşadığı mahrumiyet ve acıların anlamını bulamamasıdır. İşte bu anlamlandıramama işi, insanoğlunu ilerleyen yaşlarında psikoza düşürüyor. Modern insan vahiyden ve ilahi anlamlardan koptuğu için gitgide anlamsız bir düzeye mahkûm oluyor. Acılarını anlamlandıramıyor, başına gelen işleri bir sabır imtihanı olarak, bir çile olarak görmemeye başlıyor. Böylelikle insanda bir asilik başlıyor. "Nedir bu başıma gelen? Ne saçma bir hayat! Her şey ne kadar da kötü..." demeye başlıyor. İşte burada bambaşka bir hayat tarzı, bambaşka bir düşünce, anarşik bir tavır ortaya çıkıyor. Bunun yanında kendinden menkul bir güç çıkıyor ortaya.
"Ah siz akıllı insanlar!" dedim gülümseyerek. "Tutku! Sarhoşluk! Delilik! Empati kurmadan, orada öyle rahat rahat oturun, alkoliği eleştirin, aklını kaçırmıştan nefret edin, bir rahip gibi yanından geçip gidin ve sizi onlardan biri yapmadığı için Ferisi gibi tanrıya şükredin.
Aslında modern dünya suyunu çekmekte. İnsanların geleneksel medeniyetten uzaklaşması, bugünkü bunalımın kaynağı. Çünkü gelenek, insanı kendi fıtratıyla, âlemle barıştıran, âlemi ahenk haline getiren bir yapı. Bu bağlantı koptuğu zaman insan mekanik bir eşyaya dönüşüyor.
Dünyanın en büyük felaketi. insanın yaradılış gayesiyle, kendi doğasıyla çatışmaya girmesidir.
Reklam
Akıl planında takılı kalmak, insanoğlunun akıldan daha da üstün, sevgi gibi melekeleri olduğunu fark etmemek ne acı!
İnsan hiçbir sorununu kendi kendine çözemez. Modern dünya, bize sorunlarımızı kendimizin çözmesini telkin eder. Halbuki insanların bir mürşide, bir eğiticiye, bir rehbere İhtiyacı var. Bunu yapabilecek kimse, kişinin geçtiği o yolları geçmiş bir kimsedir ve bunun geleneksel kültürümüzde birikimi vardır. Kendi sorununu kendi çözmeye kalkan insan, tıpkı dolap beygiri gibi, ömür boyu aynı noktada dönebilir. Hz. Mevlana'nın ifadesiyle, "Bir mürşidle bir adımda atılan adımı, normal insan üç ömürde geçemez." Onun için insanlar her şeyi kendi benlikleri ile çözeceklerini, bilhassa kendi akıllarıyla aşabileceklerini düşünmektense, daha kolay ve emin yolların da olduğunu bilmeliler.
Nefsini devamlı darlığa, menfiliğe mahkûm eden insan hasta olur. Bunu hep yanlış söylüyorlar; ruh hasta olmaz, nefis hastalanır. Ruh ulvidir, nefis aşağılık.
Reklam
Ve kü­çük yaş­la­rım­dan be­ri be­ni il­gi­len­di­ren de­li­li­ğin boyut­la­rı­na ne den­li ger­çek ve ne den­li ce­sur atı­lı­mı­mı dü­şü­nüyo­rum. Ya­şa­mım­da el­de ede­bil­di­ğim bir tek baş­ka bo­yut var: Kim­se­nin sa­hip ola­ma­dı­ğı bir bo­yut. Ce­sa­ret­le­ri yet­me­di­ği için sa­hip ola­ma­dık­la­rı bir bo­yut. Ken­di ken­di­le­ri­ne kı­ya­ma­dık­la­rı için, ya­şam bo­yun­ca sü­rük­le­nip çı­ka­ma­dık­la­rı ak­lın bo­yut­la­rı. De­li­li­ğin de­rin bo­yu­tu­nu ta­nı­yo­rum, di­yo­rum. Akıl ve de­li­lik ara­sın­da­ki o in­ce çiz­gi­yi. Önüm­de açı­lan pus­lu Ak­de­niz’in gökyü­züy­le bir­leş­ti­ği ufuk çiz­gi­si gi­bi. De­ni­zin ne­re­de bit­ti­ği, gökyü­zü­nün ne­re­de baş­la­dı­ğı­nın be­lir­len­me­di­ği sı­nır çiz­gi­si gi­bi. Ar­tık kim­se kar­şı­ma çı­kıp, ba­na ben­cil ol­du­ğu­mu söy­le­me­sin. Her “ben” ben­cil­dir, her “kır” kır­sal ol­du­ğu gi­bi.
Babama sordum: 'Baba, kaderinde dervişlik olan insanların başından niçin çok çile geçer?' O da dedi ki: 'Derviş olacak adama hayatın her türlü belası, her türlü çilesi gösterilir ki neticede bu adam, tasavvufta bir noktaya geldiğinde, her türlü belaya çarpmış insanlar karşısına çıktığında ve onların karşısında ebleh gibi kalmaz, hallerinden anlar ve onlara gerektiği gibi yardımcı olur."
Tasavvuftaki en büyük erek, insanın egosunu, nefsini denetim altına almasıdır. Ve bu denetim gerçekleştikçe müspet melekeler daha çok canlanır. Daha üstün bir varlık haline geliyor insan. Daha büyük bir tevazu gösteriyor. Sahip olma, hükmetme ve mülkiyet gibi duygulara ket vuruyorsun, egonu denetliyorsun. Buna karşılık, büyük bir hürriyet alanı kazanıyorsun.
Namaz; çok ilginç, kalb, idraki açan bir şey. İnsanın sadece aklıyla değil, duyum ve sezgileriyle de yaşamaya başlaması, bütün melekelerini kullanması, duygularını da seferber etmesi demek. Burada asıl, tahayyülî hayat canlanıyor. Kuru akıldan daha öteye gidiliyor ve sevgi canlanıyor. Siz dua ederken, deruni bir âlemle bağ kurmaya çalışıyorsunuz. Bu sizin melekelerinizi geliştiriyor. Çalıştırmadığınız birtakım unsurlar varlığınızda harekete geçiyor ve bu çalışmanın getirdiği yeni bir tür verim ortaya çıkıyor. Zihninizin verimi hızlanıyor ve artıyor. Daha ahlâklı bir mahlûk haline gelmeye başlıyorsunuz.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.