Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

HAKAN

Mevlana ve diğerleri...
Hacı Bektaşi Veli, Fars kültürünün hâkim olduğu bir dönemde, yaşadığı bölgede Türk dil ve irfanını işleyerek, Türk kültür ve edebiyatının gelişmesine önemli katkı sağlamıştır. Böylece Hacı Bektaşi Veli, Konya merkezli Mevleviliğe ve İran'dan gelen Fars kültür hâkimiyetine karşı Türk dil ve kültürünü diriltmek amacıyla büyük mücadele vermiştir. Bundan dolayı o, Fars kültürü ve sanatına hayran olan yüksek tabakanın daha çok rağbet ettiği ve felsefesi daha ağır olan Mevlana ve çevresinden ziyade, şehirli ve köylü esnafın, zanaatkârın ocağı durumundaki Ahi Evran ve Ahilerle daha sıcak ve samimi münasebet içinde olmuştur.
Reklam
Batı cephesinde değişen bir şey yok....
Öyle görünüyor ki devletin ana demografik gücünü oluşturan Türkmenler, kendilerini kendi topraklarında ve kendi devletlerinin sınırları içinde “istenmeyen vatandaş" gibi hissediyorlar bunu hazmedemiyorlardı. İşte belki de özellikle bu hor görülme ve aşağılanma, başka bir ifadeyle bu sosyal çatışma, Türkmenlerin merkezi otoriteye karşı çıkmalarında en önemli faktörlerden birini oluşturmakta, belki de en başrolü oynamaktaydı. Salim Koca, ayaklanmanın sebeplerinden ilkinin, Türkiye (!!!!!)Selçuklu sultanlarının, devletin kurucu ve temel unsuru olan Türkmenlere karşı izledikleri hatalı politikalar olduğunu belirtmiştir. Giyaseddin Keyhüsrev'in tahta çıktığı sene Eğirdir'de yaptırdığı kervansarayın kitabesinde kendisini Acem, Arap ve Rumların hükümdarı olarak niteledikten sonra "Ben Türkmenleri kahreden, Türkmenlerin köklerini söken bir hükümdarım..." ifadelerini kullandığına dikkat çeken Mikail Bayram ......
Bu dünyadan Moğollar geçti...
Bu savaştan sonra Buhara'dan ayrılıp Horasan'a gelmiş olan birinden Buhara'nın durumunu sordukları zaman şöyle demiş: "Geldiler, yıktılar, yaktılar, öldürdüler, götürdüler ve gittiler?

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yazgı, kendisine karşı koyacak erdemin var olmadığı yerde gücünü gösterir. Şiddetini erdemin olmadığı yere yönlendirir, çünkü bilir ki orada onu engelleyecek setler ve bentler yoktur.
Absinthe sevenler pelin otu der susarım....
Bosna devletinin toplu mezarların bulunması için kurduğu komisyon, bazı bölgelerin jeolojik yapısının değiştiğini ve mavi kelebeklerin o bölgelerde yaygınlaştığını fark etti. Çünkü toplu mezarların bulunduğu bölgede cesetler toprağı beslediği için pelin otu ya da yavşan (Artemisia Vulgaris) olarak bilinen bitki daha yoğun yetişiyor, mavi kelebekler de mezarlarda açan bu "ölüm çiçekleri"yle beslendiği için kelebek sayısında fazlalık gözlemleniyordu....
Sayfa 250Kitabı okudu
Reklam
Medeniyet dersi verirler birde, sizi nato ya alanın ben...
Aslında İsviçre, 1789 yılında 14 yaşından küçük çocukların çalışmasını yasaklamış. Ancak bu yasak 1960lı yıllara kadar çocukların sömürülmesine engel olamamış. Devlete borcu olan, ailesi cezaevinde yatan, boşanan, fakir, yetim 14 yaşından küçük çocuklar kilise ve devlet eliyle çalıştırılmak için başka ailelerin yanına yerleştirilmiş. Papazların önderliğinde toplanan bu çocuklar çiftliklere kiralık olarak verilmiş veya şehirlerde kurulan çocuk pazarlarında ev ve çiftlik işlerinde çalıştırılmak için satılmış.
Sayfa 116Kitabı okudu
NET TESPİT...
"Hayaller barış için, insanlık için,ama gerçekler kapitalizm."
Sayfa 106Kitabı okudu
Bak sen ya : ))
Şapa oturmak deyiminde geçen şap, Kızıldenizin öteki adı olan Şap Denizinden geliyor. Şöyle ki: Yerel halkın şap dediği mercan kayaları, suyun altında görünmeden büyüdüğü için özellikle de kıyıya yakın yerlerde gemilerin oturmasına sebep olurmuş. Özellikle de hacca gemiyle giden hacı adaylarının sıkça başına gelen bir durummuş. Hacı yolu gözleyenler, İnşallah bizimkiler şapa oturmaz diyerek dua edermiş. Zamanla dilimize yerleşmiş ve deyimleşmiş. Ölenler, zor durumda kalanlar için kullandığımız Nalları dikmek deyiminin nereden geldiğini anlamak için atların biyolojik bir özelliğini bilmek gerekiyor. Atlar, dizlerindeki bir tür kilit mekanizması sayesinde ayakta uyuyabiliyor ve uyur- ken de çok az enerji harcıyorlar. Ve öldüklerinde eğer ki dizleri kilitlenmiş haldeyse sırtüstü devriliyor, bacakları da havaya kalkmış halde duruyorlar. Haliyle nallar da havada. Deyim de buradan esinle girmiş hayatımıza.
NET TESPİT...
"Unutmayalım ki ,din ne ile besleniyor ise ona hizmet edecektir.Para ile besleniyorsa paraya,ahlak ile besleniyor ise ahlaka ."
Günün gerekli gereksiz bilgiside gelsin : ))
Kolonya/Köln İlk zamanlarda tıbbi amaçla kullanılan Kolonya, Almanyanın Cologne/Köln şehrinden geldiği içindir ki adı literatürde Köln Suyu olarak geçer.
Reklam
Oy prensesime bak : )))/
Mısırlı Amenhotep. (Ayrıca Mısırlı prenseslerin de mezarlarına taştan yapılmış tenasül, yani üreme aletleri koyduğu biliniyor. Diğer tarafta mahrum olmamak adına olmalı. Kim bilir, belki o yıllarda da erkeklere vaat edilen, öbür tarafta bekleyen huriler rivayeti vardı, erkek meleklerden hiç bahsedilmediği için prensesler tedarikli gitmek istemişti.)
Ölülerin ardından neden helva kavurulur? Dinen bir emir olmasa da eski bir Türk geleneği olarak karşımıza çıkıyor. Eski Türkçe de suçig ya da çövenç deniyor. Bazı yörelerde de yağ aşı, yağlaş (ki bu iki terim halen kullanılıyor)... İnsanların bir araya gelmesine vesile olmasının, ka- vurma esnasında çıkan kokunun ölen kişinin ruhuna gittiğine inanılmasının yanında helvanın besleyici ve doyurucu olması, ağzın tatlanması gibi nedenler de etkili olmuş. Kavurulması esnasında çıkan yoğun kokunun çevreye dağılması, o evde cenaze olduğunu duyurmak için araçken, yağ, un, şeker ve suyun her evde bulunması, yapımının kolay ve de maliyetinin düşük olması da âdetin süregelmesinde öteki etken... Ölenlerin ruhları şâd (Farsçada şâd, huzurlu, mutlu, dingin anlamında), toprakları bol olsun, sevenlerinin başı sağ olsun.
Fakat doğa bizi yasalarındaki ahenge, uyuma öyle bir alıştırmıştır ki, onun görmeye alışık olduğumuz uyumundaki en ufak bir kayma bizi tiksindirir, korkutur; bu nedenle Yaradanın her hatası yanlış yaratılmış bu varlığa karşı her ne kadar bir haksızlik ise de ne yazık ki çözümü yoktur içimizde öfke uyandırır. Daha da kötüsü tiksintimizi onu özensiz yaratana değil, hiçbir suçu günahı olmayan eserine yöneltiriz: Sakat ve biçimsiz varlık yeterince sıkıntısı, derdi yokmuş gibi sağlıklı ve kusursuz varlıkların nahoş davranışlarına da katlanmak zorunda kalır. Bu nedenle şaşı bir göz, yamuk bir dudak, yarılmış bir ağız gibi doğanın bir kereliğine yaptığı bir hata, bir insanın gittikçe artan acısına, ruhunda onarılmayacak bir yaraya dönüşebilir; etrafımızı saran, dünya dediğimiz ve inanmakta güçlük çektiğimiz gezegendeki anlam ve ada lete olan inancımızı şeytani bir felakete dönüştürür.
Kız adamla gitti. Akşamın karanlığı iyice bastırmıştı. Adam kızın yüzünü seçemiyordu artık, itiraf ettiği acıları içinde kendini kaybolmuş hisseden kız ise adımlarını adamin adımlarına uydurduğunun farkında değildi. Kusurla rını görmeden birbirlerini anlamanın kör duygusu bu iki yalnız insanın üzerine bir mutluluk gibi inmişti. Birbirlerine söyledikleri sözler gitgide daha içten, daha yavaştı, birbirlerini anlayabilmek için birbirlerine iyice sokulmak zorunda kalmışlardı. Ve kız birden adamın elinin hafifçe ve şefkatle geniş kalçasına dokunduğunu hissetti...
"Fakat hayat mucizeleri sevse de , gerçek mucizeler konusunda cimri davranır."
326 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.