Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Israrla vuruluyor kapım. Cereyan gelip, geldim diye kapı çalmaz ya! Mutlaka karanlık güçlerin ziyaretiyle karşı karşıyayız. Nitekim kapıyı açar açmaz bir gazeteciyle karşılaşıyorum. Cereyan kesildiği zamanlar evlere saldırı sevenlerden. Hızla sorularına geçiyor: -Spor yapar mısınız? -Yaz geliyor yüzüyorum. Yaz geliyor yüzemiyorum. Tam yüzesim geliyor, yaz gelmiyor. Yaz geliyor, yazasım geliyor, yüzemiyorum. dedim. Bana uzun uzun ve suskun bakması, ya da en azından sorusunu yinelemesi gerekirken, hiç oralı değil gazeteci: -Anlıyorum. -Neyi?
Şişeler en iyi gemileridir geçmişe gitmenin. En hızlı gemileri. Oysa boşalanı atarız. Satarız kimi zaman. Neleri satmıyoruz ki?
Reklam
Sevmek ve sevdiğini düşünmek, ne güzeldi. Çok pupa yelken bir duyguydu, tek başına iki kişi yaşamak. Anlamsız ve zamansız sırıtmak, dalıp gitmek her şeye ya da hiçbir şeye...bir köşeyi gülümseyerek dönmek...
“Yahu!” dedim. “Siz benim insan görünümüme bakmayın. Aslında ben hepinizden çok daha köpeğim.”
Herkes soruyor, Godot kim? Samuel Beckett’in en sinirlendiği soru. Bu yüzden selamı sabahı kesiyor herkesle. Ne röportaj, ne bişey… Evde yokuz efendim!
Hep aynı sorunları yinelemek, pek ilerleyemediğimizin kanıtıdır. Aynı şeyden geleneksel şikayet, gericiliktir. En azından, şikayet tutuculuğudur.
Reklam
Benim bu kimi zaman gereğinden neşeli, kimi zaman gereğinden hüzünlü suratım insanları hep yanıltıyor!
Bahçedeki ağaç durmadan büyüyor, herkes biliyor bunu, yalnız ben görüyorum.
trafik101
Biri size ısrarla selektör mü yapıyor, siz de ona yapın! Ben de seni selektör! Hatta siz onunkinden daha uzun ve fazla selektör yaparak, onun anasını, avradını, sülalesini selektörleyebilirsiniz, o hıyar da sizin nasıl bir abi olduğunuzu öğrenerek, size bir daha selektör yapmaz.
Cinayet dediğiniz ille kanlı bıçaklı olmaz, aşk da bir cinayettir.
Reklam
Bir gün öyle bir üfleyeceğim ki bu sigaranın dumanını pencereden, yerle bir olacak rutubetli duvar; bizim evden deniz görünecek!
Diyor ki izleyici, zaten tüm gün yoruluyoruz, stresleniyoruz İstanbul'da yaşamaktan. Akşam iki saat eğlenmek için geldiğimiz tiyatroda, niye Pierre-Henri Cami olarak çıkıyorsun karşımıza? Niye anlatıyorsun iki saat bu adamın yaşamını? Ne demek istiyorsun? Niye yoruyorsun, zaten yorgun kafamızı? Neden tiyatroda da ayrıca, günlük mesaimize ek olarak kafamızı çalıştırmamızı istiyorsun bizden? Zaten yorgunuz, hafif alkollüyüz, sen söyle, biz gülelim, yalnız birine gülmemiz bitmeden öbürünü söyleme, tıkanıyoruz, sırayla söyle hepsini, biz zaten onlara eve gidince de gülüyoruz... Biz de diyoruz ki, hiç yormazsanız bu cici beyninizi, yirmibirinci yüzyıla beyin sıfır kilometrede girerseniz, hiç de iyi olmaz sizin için, 2050'ye kadar rodajdasınız! Sizinle bu inatlaşmamız sürecek sayın izlemeciler, sizi düşündüğümüz için!
Çocuklar da bir acayip. Büyüklerin taklidini yapıyorlar, büyüklerle dalga geçiyorlar, akıllarına eseni yapıyorlar. Kısıtlama, mantık tanımıyorlar. Aristo'dan haberleri yok bir kere. Acayip özgürler. Biz o denli özgür ve bağımsız olamadığımız için bozuluyoruz herhalde çocuklara. Onları kıskanıyoruz sanki. Ancak, onlar çocuktur diye, biz de onların tutsağı olacak değiliz herhalde! Bizim de iki satır, hatta yarım sayfa, kafa dinlemeye gereksinimimiz var, değil mi? -Yapmasaydın o zaman bizi! diyor, çocuklardan biri. Bombok oluyoruz.
İnsan yazmayı öğrendikçe güçleşiyor yazmak.
431 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.