Canlı edebiyat dünün saatine göre yaşamaz, ne de bugünün; yarının saatiyle yaşar. Direğe çıkmış bir denizcidir o; gemileri, buzdolabının, anaforları görebilir. Direkten aşağı alınabilir kazana bakmaya yahut bocurgata konulabilir ama bu hiçbir şeyi değiştirmez; direk hala yerindedir ve yukarı yollanan bir sonraki denizci ilkinin gördüklerini görecektir.
Akdeniz'deki Türk varlığının ilk yıllarında Cezayir toprakları Türkler ile İspanyolların hakimiyetlerini kanıtlama arenası olarak görülüyordu. Oruç Reis, Becaye, Tlemsen ve Cezayir gibi şehirleri almış ve kendisini Cezayir ülkesinin hakimi ilan etmişti. Bilahare Oran'ı ve Beni Raşid kalesini de alınca İspanyollar Cezayir'in tamamen
Yedi dilde rüya görebiliyordu: İtalyanca, İspanyolca, Arapça, Farsça, Rusça, İngilizce ve Portekizce. Çoğu denizci nasıl hastalık kapıyorsa o da dilleri öyle kapıyordu işte; onun belsoğukluğu, frengisi, iskorbütü, sıtması, vebası yabancı dillerdi.
Öyle derin ki gözlerin içmeye eğilince
Yansıdığını gördüm orda tüm güneşlerin
Oraya sığınışını bütün ümitsizlerin
Öyle derin ki belleğim kayboldu içlerinde
Bulanık bir okyanustur kuşların gölgesinde
Sonra birden hava açar ve değişir gözlerin
Bulutları biçer yaz eteğinde meleklerin
Maviden de mavidir gök buğdayların üzerinde
Mavi