"Bütün mesele ne biliyor musun, insan konuşabilir, Killeny konuşamaz. O gördüğün kafasının içinde düşünceler var, düpedüz düşünce... Güzelim kahverengi gözlerinde görebilirsin bunları. Ama bu düşünceleri bana iletemiyor. Kimi zaman öyle ıkınıyor, öyle sıkınıyor ki bana düşündüklerini anlatmak için, patlayacak sanırsın. Aramızda büyük bir boşluk var, birbirimize varmak içinde tek köprü, dil. Bende ne duygu ne düşünce varsa onda da var ama o boşluk... O boşluğu aşamıyor. Ama biliyor musun, bizi birbirimize en çok yaklaştıran numara, benim armonika çaldığım, onun da hav havlarıyla bana katıldığı oyunumuz. Konuşmamız yani... Müzik o köprüyü kurar gibi oluyor. Sözsüz şarkı söylüyor benimle Killeny. Ve... Anlatamam ki... Yani, şarkımızı bitirdiğimizde, birbirimize çok şey ilettiğimizi biliyorum, iletilmesinde sözlere gerek olmayan şeyler.
Nasıl biliyor musun, ben çalıp o söylerken, papazların "din" dediği, "Tanrı'yı tanımak" dediği o şeyi duyuyoruz. Birlikte şarkı söylerken, dinsel duygulara benzer bir şeyler duyuyor, Tanrı'ya da bir hayli yaklaşıyorum. Sen bilmezsin, büyük, kocaman bir şey bu... Bu benim yaklaştığım Tanrı yani. Yeryüzü kadar, okyanuslar ve gökler ve de bütün yıldızlar kadar büyük. Bana öyle geliyor ki, önünde sonunda hepimiz aynı hamurdan yoğrulmuşuz. Her şey aynı hamurdan... Sen, ben, Killeny Boy, dağlar, kum, tuzlu su, böcekler, sinekler, güneşler, kayan yıldızlar, kuyruk yıldızlar..."