Selamlar. Uzun bir aradan sonra inceleme yazma kararı aldım. Martin Eden çoğumuzun duymuş olduğu bir kitap sanıyorum. Benim de tembelliği bir yana atıp yazmam için :D bu tuhaf öyküyü anlatmam için istek uyandırdı. Ben de nasıl daha iyi anlatabilirim diye gerildim açıkçası. Aldous Huxley'in Cesur Yeni Dünya adlı kitabında “Paranı öder, şansını denersin.” diye bir alıntı vardı. Ben eski alıntılarıma bakarken altına “Ve paran yoksa sen bir hiçsin.” yazmıştım. Etiketlemek istemiyorum zaten denk gelirse okur o yanıt sahibi. :) Altına aslında parasızlığın insanı harekete geçirdiği hakkında yorum yapmıştı. Hak verdim, Martin Eden'i okudum. O kadar iyi anladım ki... Yine popüler olan Suç ve Ceza'daki Raskolnikov karakteri biraz tanıdık gelebilir ama o yaşam mücadelesi veriyordu. Bu Tanrının çılgın aşığı Martin, bir öpücük uğruna ölecek olan Martin. Konusu ilk görüşte güzel Ruth'un aşk'ına yakalanan ve sınıf ayrımları sebebiyle bir türlü kendini sevdiğine layık görmeyen, işsiz ya da dönemlik işçi olan, sersefil yaşayan Martin'i ele alıyor. Bir yandan Dil Bilgisi, diksiyon, Edebiyat, İngilizce dersleri alırken sevdiğinden, içindeki yazma isteğini keşfeder. Çeşitli öyküler yazmaya ve geçimini sağlamaya, Ruth'a da kendini sevdirmeye çalışıyor. Bir yandan da dönemin siyasetine karışmakla meşgul. Öncesinde üst tabakanın en iyi olduğu kanısındayken hata ettiğini fark eder. Aslında kitap okurken bazen gerçekten okuruz, sayfalar geçer ama sonrasında fark ederiz ki aklımızda tek bir satır yok, kafamız dağılmış ve tekrar hatırladığımız yere geri döner, ya yeri bularak devam ederiz ya da kafamızı toplamak adına bırakırız. En azından ben böyle yaparım. İşte üst sınıf tam olarak böyledir Martin için. Dolu gibi görünen boş kafalar. Bilgi var ama kullanmak yok. Her şeyiyle özgünlüğe önem verirdi Martin. Fikirler, hareketler... Eğer bir insan kendi fikirlerini kullan(a)mıyor, geçmişteki şeylere körü körüne inanıp yani bağnazlık ediyorsa kesinlikle ondan nefret ediyordu. Neyse şu parasızlık olayı... Yazdığı öyküleri dergilere gönderiyordu ama her seferinde geri gönderiyorlardı. Aşk için umudunu yitirmedi. Parasızlıktan yüzü çöktü, yani açtı. Günler geçti hiçbir gelişme olmadı. Ruth da ne kadar inanır görünse de inanmadı, kimse inanmadı. Burada spoiler verip okuma hevesinizi kırmamak adına noktalıyorum. İşte aşk için kendini heba eden denizci Eden... Aşağıdaki metinde birazcık spoiler vereceğim dileyen geçebilir.
İşte... Spoiler istiyorsanız verelim. Martin ( biraz argo olabilir ama) parayı bulup köşeyi dönüyor. Artık sıradan, sefil Martin değil BAY MARTİN EDEN idi. Değil mi, ne tuhaf? Menfaat dünyası. :)
Aynı adam ama zengin oldu artık. Üst kısımda söylemedim. Aslında Ruth da ona, onu sevdiğini söyledi. Martin'in eline bir miktar para geçti, çocuklara şeker vs. aldı bayram için. Aynı mağazada Ruth ve ailesi Morse'lar ile karşılaştı. Ruth onu rezil ettiğini ve onu istemediğini söyledi. Yıkıldı tabi Martin. Sen gel, evini dahi değiştir, aşk için ilk kez dişlerini fırçalayacak kadar yani en ince ayrıntısına kadar kendini yenile ama açsın diye, fakirsin diye, alt sınıftansın diye sevginin ihanetine uğra. Çok acıdım. İşin komik yanı Martin, Ruth ve abisini yolda görür. Ruth, beni sevip sevmediğini sordum, yanıtlamadın, senin ağzından duymak istiyorum, beni gerçekten sevmiyor musun, der. “Hayır!” Milletin ağzına bakar yine kaba bir tabir ile.
Komik taraf şu ki; bizimki zengin olduktan, cepleri para ile dolduktan sonra Ruth gizli gizli geldiğini, onu gerçekten sevdiğini söyler. Ruth'u gördüğünde titreyen Martin'in mimiği oynamaz ya?! Onu eve bırakmak istediğini söyler. Ruth istemese de bir çıkar dışarı ve ağabeyi görür. O dediği şey beni bitirdi ya... :(
Parasızken sen gel, kız kardeşim seni sevmiyor de, kendi elinle götür, parayı bulunca da kendi elinle getir... Hayat! İşte para para para!!! Onu yolda görünce selam dahi vermeyenler, onu tanımayan yüzlerce kişi dahi, şöhrete kavuştuğu için yemeğe çağırır. Tek bir cevap BEN AYNI ADAMIM, BEN AÇ İKEN NEREDEYDİNİZ!? Ne ağır ama!.. Lizzie vardı bir de. Martin'i seven ama o kendi aşkına olan inancı kaybedebilmek için Ruth'dan daha iyisini bulamazdı galiba. Bir şarkı vardı böyle... :/ Ah Martin... Yaşama olan inancı da kaybetti. Onu hayata bağlayan tek şey, tek varlık Ruth idi. Onun da menfaatçiden başkası olmadığını görünce inancı tamamen yitti. Ve kendini derin sulara bıraktı. Bir an kapağını kapattım kitabın ve boşluk hissettim içimde. Buraya kadar okuduyanız ne mutlu, teşekkürler, okumak isteyenlere keyifli- verimli okumalar. :)