Senin derdin ne biliyor musun Shevek? Bir kamyon dolusu lanet olası tuğla gibi kanıtı biriktirene kadar hiç konuşmuyorsun, sonra da hepsini birden kafama atıyorsun ve geride yığının altında ezilip kalan kanlı bedene bakma gereği bile duymuyorsun—"
Sayfa 49 - Metis.1990
Keşke silinse bazı anılar;
İnsanın hafıza kaybı yaşadığını bile bilmeyeceği ka­dar derin bir hafıza kaybından bahsedildiğini duymuş muydun...?
Sayfa 100 - Altın Kitaplar yayınından EpubKitabı okuyor
Reklam
İç dünyasına stratejik çekilme yapmadıkça, düşünce nöbette beklemedikçe, insan yaşamı olanaksızdır. İnsanın bazı büyük içe kapanışlara neler borçlu olduğunu şöyle bir anımsayalım! Bütün büyük din kurucularının peygamberliklerinden önce ünlü inzivalara çekilmiş olmaları rastlantı değildir. Buda dağ başına çekilmişti; Hz. Muhammed çadırına çekilmiş, çadırının içinde o mekandan bile kopmak için başını kefiyesiyle sarmıştı; Hz. İsa onlardan da ileri giderek, kırk gün çölde inzivaya çekilmişti. Newton'a borcumuz saymakla biter mi? O da sayısız fizik olgularını öylesine kesin ve basit bir sisteme indirgemeyi nasıl başardığım kendisine soran birine şu yanıtı vermişti: Nocte dieque incubando, "gece gündüz kafa yorarak"; bu sözlerin ardında uçsuz bucaksız, uçurum gibi derin düşüncelerin varlığını sezinliyoruz.
Sayfa 48
ETKİYLE TEPKİ ARASI Bu soruları yanıtlamak için izninizle Victor Frankl’in etkileyici öyküsünü sizinle paylaşmak istiyorum. Frankl, Freud psikolojisi geleneklerine göre yetiştirilmiş bir deterministti. Bu psikoloji, çocukken başınıza gelen her şeyin karakterinizi ve kişiliğinizi biçimlendirdiğini ve temelde bütün yaşamınızı kontrol ettiğini öne
Uygarlığın yüzeyinde kalanları, taht mücadelelerini, prenslerin doğumlarını, kralların evliliklerini, savaşları, meclisleri, kamuya mal olmuş önemli şahsiyetleri, devrimleri inceleyen bir olay tarihçisinin, daha derinleri, çalışan, acı çeken, bekleyen halkı, canından bezmiş kadını, can çekişen çocuğu, insanların insanlara karşı giriştikleri amansız savaşları, anlamsız vahşetleri, önyargıları, kanıksanmış adaletsizlikleri, yasaların yeraltında geri tepmesini, ruhların gizemli evrimini, kalabalıkların fark edilemeyen çırpınışlarını, açlıktan ölenleri, çapulcuları, baldırı çıplakları, öksüzleri, kimsesizleri, bahtsızları, alçakları, karanlıklarda gezinen tüm larvaları araştıran bir gelenek ve düşünce tarihçisinden daha saygın bir görev üstlendiğini düşünmüyoruz. Gelenek ve düşünce tarihçisinin hem katı, hem merhamet dolu yüreğiyle, tıpkı bir ağabey ve yargıç gibi, darbe alanların ve indirenlerin, ağlayanların ve lanetleyenlerin, açlık çekenlerin ve her şeyi silip süpürenlerin, kötülüğe maruz kalanların ve kötülüğü yapanların iç içe geçmiş bir halde süründükleri o nüfuz edilemez yeraltı katmanlarına inmesi gerekir. Yüreklerin ve ruhların tarihçisi olan bu kişilerin üstlendikleri görevin olay tarihçisinden aşağı kalır bir yanı var mıdır? Alighieri'nin diyecekleri Machiavelli'ninkilerden daha mı az olmalıdır? Uygarlığın altı daha derin ve karanlık olduğu için üstünden daha mı önemsizdir? Altındaki mağaraları görmezden gelerek bir dağı tanımak mümkün müdür?
Sayfa 296 - Cilt 2Kitabı okuyor
Çünkü doğa her şeyiyle gerçektir, kesinlikle yalan söylemez. Bu düşünce ayrıca Rousseau'yu doğal din düşüncesine de götürdü. Doğa sevgisini dini duygularla bağdaştırdı. Doğa Tanrı'nın eseriydi. Ve ona derin bir saygı duyuyordu... 'Tanrı'yı her tarafta eserleri içinde ve etrafımda görüyorum.'
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.