Misòs Filòsofos

Misòs Filòsofos
@dermansizpenguen
Türkiye’de yaşayan insanların tüm geleneklerini ne yazık ki Doğudan almışlardır (buna gayrimüslimler de dahildir!). O gelenekte yasa hükmedene tâbidir, hükmeden yasaya değil (bu açıdan İslâm öncesi eski Türk toplumları eski Yunan toplumlarına daha yakındı). Bugün ülkemizde gördüğümüz hukuk sefaleti, yöneticilerin eski Doğu geleneğinin izleyicileri olarak yasaları belli ilkelere göre değil, kendi keyiflerine göre değiştirip kullanmaya kalkmalarının sonucudur. Türkiye’de kişi özgürlüğü yoktur. Hele İslâmcı AKP yönetimiyle kişi özgürlüğü daha çok daralmıştır. Bu yazıyı yazan ben, yarın evimden alınıp kodese takılabilir ve ömrümün sonuna kadar orada hakkımı arayamadan kalabilirim. Bu durumun değişmesi, toplumun yasalara bakışının değişmesiyle mümkün olabilecektir. O nedenle ben sık sık toplum eğitiminde doğa bilimlerinin her şeyin önüne alınması gerektiğini savunuyorum. Doğa yasası kavramını bilmeyen yasaların ruhunu anlayamaz. Benim karşıtlığımın temelinde bu görüşler yatmaktadır.
Sayfa 122Kitabı okudu
Reklam
Bilgili olmak, doğanın sırlarını veya geçmiş kültürlerin eserlerini ve/veya düşünce yapılarını araştırmak gibi eskiden kıymetli addedilen işler artık âdeta alay konusu olmuştur. Bu hemen tüm dünyada böyledir. Bu durum Türkiye’ye de yansımıştır. Her yıl karşıma gelen jeoloji öğrencisi, “adam gibi bir yere giremediği” için bedbindir. Derslere başlayınca, büyük ekseriyetinin bırakın üniversiteye girmeyi, liseden, hatta ortaokuldan bile mezun olmaması gerektiğini görmekteyim. Hiçbir merak ve öğrenme dürtüsü olmayan zavallı genç, kendi dilinde kendini ifadeden acizdir; dünya hakkında neredeyse hiçbir şey bilmemektedir ve düşünme becerisini elde etmemiştir. Fikirlerinin ekseriyeti, yanlış olduğu açık saplantılardan ibarettir (meselâ başarısızlığının tek sorumlusu olarak hep başkalarını görür). Ama tüm bunlara rağmen her şeyi elde etmeye hakkı olduğu iddiasındadır. Bu tür (çarpık) yetişen nesiller tüm dünyada yavaş yavaş idareci sıralarına yükselmektedirler. Bunun, Margaret Mead’in yıllar önce ABD için dediği gibi, yeni ve pek dehşetli bir karanlığın habercisi olduğunu görmemek için herhalde kör ' ve sağır olmak lazımdır.
Sayfa 119Kitabı okudu
Başka insanlarla ilişkiye girerken her zaman kafamızdaki hipotez bize yol gösterir, karşımızdakine nasıl davranacağımızı tayin eder. Burada iki davranış türü benimseyebiliriz: Ya kafamızdaki hipotezi gerçek sanıp karşımızdakine her zaman ve her şart altında ona göre muamele yaparız veya karşımızdakinin kafamızdaki imajının yalnızca kendi yarattığımız bir varsayım olduğunun bilincinde olarak onun davranışlarını hep o model içinde değerlendirmez, modelimizi sürekli kontrolden geçiririz. Bu bizim başkalarına karşı önyargılı denen türden bir davranış içine girmemizi engeller. Aslında herkes, herkes hakkında önyargılıdır. Bu akıllı varlıklar olmamızın bir gereğidir. Önyargısı olmayan insan boş kafalı demektir; o ana kadar eline gelen verileri değerlendirememiş insan demektir. Uygar insan ise önyargısının yalnızca bir varsayım olduğunun bilincinde olarak onu her an yeni verilerle kontrole açık tutan kişi demektir. Buna mukabil ilkel insan, öyle veya böyle edindiği, genellikle ezberlettirildiği önyargılarını gerçek kabul edip onları değiştiremeyen insan demektir. Türkiye’de insan ilişkileri genellikle değiştirilemeyen önyargılar üzerine kurulduğundan kimse kimseyle verimli bir diyaloga giremez. Muhalefetle iktidar konuşamaz; müdürle emrindekiler konuşamaz, karı-koca birbiriyle konuşamaz vs. Bunun trajik bir sonucu cinayete varan tartışmalardır. İşte bilimsel düşünebilmek ve bilimsel eğitim bu nedenle gereklidir; dinsel eğitim ve din temelli toplum bu yüzden tehlikelidir.

Reader Follow Recommendations

See All
İnsan ne zaman insan olmuştur? El Cevap: Yalan söylemeyi öğrendiği zaman. Niçin? Çünkü yalan, gerçekte olmayan bir şeyin insan kafasında yaratılması demektir. Bu yaratıcılık, plânlama ve hâfıza gerektirir. İnsan doğru olmayan bir şeyi söyleyerek karşısındakini buna inandırdığı zaman kendisini güçlü hissetmiştir. Ancak buraya kadar iyi giden bu öykü bu noktadan sonra acıklı olmaya başlar. Zira yalan söylemeyi, yani gerçek olmayan şeyler yaratmayı öğrenen insanoğlu, bu sefer yarattıklarını giderek daha karmaşık, daha yüksek düzeyli kurgular haline getirmiş ve hayvanlarda olmayan, kendi yarattığını kendinden sonraki nesillere öğretme yeteneği nedeniyle, sonunda kendi kurguladığı dünyalarda ipin ucunu kaçırıp onları artık gerçek sanarak, yani kendi yalanlarına inanarak onların mahkûmu olmuştur. Bu, dinlerin en kısa izahıdır.
Ben halkımızın çoğunun yine de AKP’ye oy vereceğini düşünüyorum. Çünkü, seçmenimizin ezici çoğunluğu, bilimsel düşünce dediğimiz sebep-sonuç ilişkisi kurma işini yapamamaktadır. Bunun nedeni, Türkiye’deki ortalama bilimsel düşünce becerisi ve genel kültürün, aşağı-yukarı Afganistan'daki kadar olmasıdır. Afganistan kendi sorunlarına ne kadar demokratik bir çerçevede çözüm bulabilirse, Türkiye de ancak o kadar bulabilir. Meclis Adalet Komisyonu’nda olanları geçenlerde televizyonlardan seyrettik. Böyle utanç verici şeyleri hiç Batı Avrupa’dan duydunuz mu? Rusya'da 70 yıllık feci bir komünist diktatörlüğünden sonra perişan olmuş olan halk nedeniyle olabilir. Çin, Kore, hatta Japonya’da olabilir. Ama Batı Avrupa'da artık olmaz. Neden mi? Çünkü gerçek üniversitelerin, gerçek okulların, gerçek müze ve kütüphanelerin, gerçek tiyatroların, gerçek hayvanat ve botanik bahçelerinin yüzyıllardır olduğu bir yerde, seviye bu kadar düşmez. Asya'dan saydığım bunlara sahip ülkeler şimdilik bunları içselleştirememişlerdir. Uygarlaşma tarihleri henüz iki yüzyıllık bile değil. Onların sıkıntısı bundan ibarettir. Ama uygarlaşma hedefine doğru yürüdükleri, bizim tersimize kesindir. Benim eldeki bugünkü verilerle genel seçim tahminim, AKP’nin minimum % 45 oyla yine tek başına iktidar olacağıdır. Sonrası? Fakir, cahil ve parçalanmış bir Türkiye. Bunu istemese de, halkımız kendini ne yazık ki son yetmiş yıldır oraya sürüklüyor.
Reklam