Anadolu
Beşikler vermişim Nuh’a Salıncaklar, hamaklar, Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır, Anadoluyum ben, Tanıyor musun ? Utanırım, Utanırım fıkaralıktan,
Bir kere bile ayazını çekmediğim Ankara'yı derste sundum bugün. Araştırken yolları sokaklarını biliyormuş gibi oldum. Biraz önce yağmurunda ıslanmak istedim. Ve ben en çok Ankara ile oluşunu ve seni özledim 💎
Reklam
Zamansız hatırladığım bir anı.
Sağlık meslek lisesindeyken Hami isminde bir meslek hocamız vardı. Öyle herkesi de çok sevmez, takılıp bir laf söylemezdi. Dümdüz dersini anlatırdı çoğu zaman. Ben sevmezdim hiç anlatış şeklini de. Örneğin birinci sayfadan bir bakmışsın bir anda on beşinci sayfaya geçmiş oluyordu ve sanki her sayfadan birer cümle alıntılayarak bir ünite
Eğitim
Eğitim konumuza dönelim, eğitimci nasıl olmalıdır? Eğitimci öncelikle ders vereceği konuyu çok iyi bilmelidir. İkincisi çocuğu heyecanlandırabilecek yeteneğe sahip olmalıdır. Ben meslektaşlarıma hep söylüyorum; her profesör yarı yarıya aktör olmak zorundadır. Yalnız bilgi yeterli değildir, çocuğu eğlendirmek de gerekir. Eğitimci derste öğrenciyi uyutmamalı ve ilgisini çekmelidir. Onlarla şakalaşmalıdır, böylece çocuğun derste hatırlayacağı şeyler kalır. O hatırlayacağı şeylere dersin geri kalanını asabilir. Mesela ben öğrencilere sataşmayı çok severim. Çünkü öğrenci bunu hatırlar ve bunu hatırlayınca dersin kalanını da hatırlar. Peki eğitimci kendini nasıl yetiştirmelidir? İlk olarak kendisini sürekli yenilemeli ve bol bol kitap okumalıdır. (Nuriye Hoca) Zaten kendisi Milli Eğitim Bakanlığı'nın müfredatını takip etmiyordu, alanıyla ilgili bol bol okuyor ve araştırıyordu. İkinci olarak dünyayı gezmesi de çok faydalı olur.
Öğrenciler de öğretmenlerine birçok şey öğretebilirler.
Beşinci sınıftayken sınıf öğretmenim Fahamet Hanım, bir derste Ankara Meydan Savaşı'nda Bayezid'in daha önce geldiğini fakat erkekliğe sığmaz düşüncesiyle Timur'a saldırmadığını anlattı. Ben de "Hocam öyle bir şey yok, daha önce gelen Timur'dur," dedim. "Sen sus, o öyle değil," dedi. Bizim evde Şerafeddin Ali Yezdînin Zafernâme kitabının eski Türkçe bas kısı vardı. Eve gelince ona baktım ve kendi bilgimi teyit ettim. Ertesi gün de okula götürdüm ama ben nereden bileyim hocamın kitabı okuyamayacağını... Ben okuyabildiğim için herkes okuyabilir sanıyordum. Fahamet Hanım, okuyamayınca kitabı alıp attı. Ben de "Cahil karı!" dedim, o zaman da beni sınıftan attı. Arkamdan da çantamı attırmış. Okul müdürü ertesi gün annemi ve babamı çağırıp "Celâl'i okuldan alın, bundan sonrası tatsız olur," demiş. Bu kitaplar, bana bilgili bir insanın her şeyi yapabileceğini öğretti. Yeter ki bilgili olalım diye düşündüm. Karakterlerin hepsinin muazzam bir tabiat bilgisi vardı ve her birine hayran oldum. Hepsi insanın nasıl bir tabiat içinde yaşadığını keşfetmesine olanak sağlayan muhteşem kitaplardır. Yine söyledim kendi kendime: "Ulan böyle bir adam olmak var be! Gittiği her yerde şöyle bir etrafa baktığında ne var ne yok anlamalı insan." İşte bu kitaplar benim ilham kaynağım oldu.
Kahveye baktığımı görünce "tesadüf, ben de sade kahve severim," dedi. Okulda kimse sevmezdi, bana da hep nasıl içiyorsun şunu, acı acı derlerdi. O yüzden derste defterimin kıyısına 'sade kahve seven birisiyle bir masal yazmak isterim,' yazmıştım. Gülümsedim. "İşte böyle gül lütfen ya, sana ağlamak yakışmıyor. Ne oldu anlat, tamam çözüm kelimesinin seni güldürmesinden çözümsüz olduğunu anladım. Ama bazen anlatmak bile iyi gelir."
Sayfa 97 - Armoni YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
Siempre imaginé que el Paraíso sería algún tipo de biblioteca.
A... Kız Meslek Lisesinde, ders için sınıf bulmakta zorlandığımız yıldı. Salonda da ders işlediğimiz oldu, bahçedeki kamelyada da. Müdür, odasını boşaltsın diye idareyi eleştirdiğim günlerdi. Zaten ne işe yarıyordu ki! Sonra bir gün, kapalı tutulan kütüphanenin anahtarını uzattı müdür yardımcısı. Orayı, aklı eserlenmiş fizikçiye
Öğretmen Kıyımı
Gençliğimde uzak bir dağ köyünde öğretmendim. Başıma iş açtım orada da. Ne dedim biliyor musunuz, dedim ki bir gün derste, yağmur bulutlardan yağar. Su buhar olur, sonra da buhar bulut olup göğe ağar, sonra da efendim bir soğuk tabakaya gelince yağmur olup yere iner. Vay sen misin bunu diyen, ne gavurluğum, ne dinsizliğim kaldı. Demek yağmuru Allah değil de bulut yağdırıyor ha... Şikayetler, dövmelere kalkmalar. Sonra, sonra ne olacak, o çağ bu çağ gibi değildi, de ben kıyılmaktan kurtuldum.
Sayfa 296 - YKYKitabı okudu
96 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
Ne de olsa hayat dediğimiz, gizli bir hazine
Veee harika bir
Saniye Bencik Kangal
Saniye Bencik Kangal
kitabı ile geldim. "Gizli Bir Hazine" Hayat Dediğin serisinin 3. kitabı. Yazar zaten tereddüt edilmeyecek bir kalem olunca bize sadece okuması düşüyor. Kitaba, ben gibi uyanmayan değil uyanamayan Nefes'i, güzel şeylere sağlık katma çabasıyla meşhur annesinin 7,8 şiddetinde uyandırması ile başlıyoruz. Kitap, en başta yakalıyorsa öyle gidiyor. Ben bu kez diyaloglara tutuldum ve bir anda bitti Oldukça standart bir aile yaşantısı olan Nefes, gerçek zenginliğin peşine düşüyor ve hiç hesapta yokken kickbokksa başlıyor. Hemen kitaptan öğrendiğim bir bilgiyi alıntılamak istiyorum. Çünkü buradan sonra macera da başlıyor. "Peki neden ayakkabılarımı çıkarıyorum." "Tekme atarken spor ayakkabın karşındaki kişinin canını acıtmasın diye. Çoğu dövüş sporu yalınayak yapılır." Nefes deneme dersine gönül bağı kurduğu eski kalpli çorapları ile katılınca da hayatı baya bir değişiyor. Spor salonu derste çektiği komik anları internette paylaşınca, Nefes için okurken komik ama yaşarken zorba günler başlıyor. Kitabı ben tebessümle okudum ve gerçekten çok keyif aldım. Yazarın bu bizden dili ve hikâyelerinin gerçeğe yakınlığı okumayı daha da keyifli hale getiriyor. 8 yaş ve üzeri için kesinlikle kütüphanede olması gereken bir kitap ve seri🩷 Nefes için gerçek zenginliğin tarifi nedir, değişmiş midir, bunu bilmek ister misiniz? Peki ya sizin için gerçek zenginlik nedir?
Gizli Bir Hazine - Hayat Dediğin 3
Gizli Bir Hazine - Hayat Dediğin 3Saniye Bencik Kangal · Kronik Kitap · 202412 okunma
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.