Bir tekke, bir efendi-şeyh, ondan el alan rençber, müritler, ihvanlar, bir gazeteci, siyaset, geçmiş ile bugün arasındaki fark, ilerledik mi, geriledik mi, hepsine derin bir bakış, ayrı hikayelerin aslında bir bütünü oluşturması. Sır... Tekkenin sırrı... Dervişin sırrı...
Asıl konu tekkenin efendisinin rençber olan zata el verip kendi yerine onu geçirmesi ile başlıyor fakat etrafındakiler gel zaman git zaman binbir dil dökerek tekkeyi taşradan merkezi bir yere taşıyor. Elbette bu değişim ile o samimiyet bozuluyor, işin içinde helal olup olmadığı meçhul para giriyor, fitneler giriyor, siyaset giriyor ve şeyhimiz sırra kadem basıyor, kayboluyor, siyasi kişinin onu ziyarete geleceği günden önce.
Geçmiş daha temiz, daha yalınken şimdi daha kirli, şehirler çıkar çatışması dolu, samimiyet yok. Herkes efendinin yolunda bir şekilde doğru yolu bulmuş, ondan faydalanmış, yeri gelmiş en sarhoş birisi bile hak yolu seçmiş feyzlenmiş ama gün gelir devran döner para, siyaset her şeyi bozar. İnsanlar bozulur, dergah bozulur, bölünür ve parçalanır.
Sır neydi, bir küçük çocuktan alınan önemli bir bilgiydi, dersti, insan bir çamur parçasının içinden özünü aldı. Suyun üzerinde bir saman çöpüydü, her ağaçtan ayrı bir tat aldı, büyüdü çoğaldı, şehirler kurdu, çamur olduğunu unuttu. Önemli olan çamur olduğumuzu her daim hatırlamak, kıymetliyiz kıymetli olmasına ama koca âlemde de bir hiçiz.
Anlamlı ve güzel bir hikayeydi Sır. Sırrı anlamak öyle kolay değil, sadece okumak ile olmaz, derin manayı keşfetmeye de çalışmak lazım. Şu söz belki her zaman aklımızda bulunmalı:
"Aramakla bulunmaz... Ama bulanlar ancak arayanlardır."