Bağdat Talanı
Bağdat, 10 Şubat 1258 de teslim oldu. Hülagû, halife ve ailesini esir alıp kalan askerleri öldürdü. Moğollar bir zamanların en muhteşem şehrin ihtişamını elinden aldılar. Saray,büyük cami ve halifelerin türbeleri yakılırken ünlü kütüphaneler talan edildi. Söylenenlere göre belgelerden ve kitaplardan akan mürekkep Dicle Nehri'ni siyaha boyamıştı. Sokağın birinde bulunan annesiz yeni doğmuş kırk bebek derhal katledilmişti. Katliamda en az 100.000 kişinin öldürüldügü söylenir.
Kamuda tasarruf yapıyor işte daha ne :D
İslam dünyasında bugün hala bir tüyü bitmemiş yetiminin hakkı edebiyatı vardır. Bu, Halife Ömer'in adaleti edebiyatıyla, Dicle kenarında kaybolmuş oğlaklardan kendini sorumlu tutması efsanesiyle Türk insanına çok gözyaşı döktürür. Ama bu edebiyatın, efsanenin bu kadar duygulandırdığı aynı toplum öte yandan "devletin malı deniz, yemeyen domuz." vecizesini de üretmiştir veya devlet malının yöneticiler tarafından yağma edilmesine fazla bir duyarlılık göstermez. Peki bu toplumun bir ferdi evindeki veya iş yerindeki en önemsiz bir eşyayı haberi veya izni olmadan alsanız kıyameti koparmaz mı? Peki, neden devlet veya kamunun malının bu kadar utanmazca yağmalanmasına karşı herhangi bir tepki göstermez? Çünkü bilir ki evdeki eşya kendi malıdır, kendi el emeği göz nuruyla onu kazanmıştır. Ama ne devlet kendi malıdır, ne de onun hukuku. Ne devleti ne hukuku kendisi inşa etmemiştir, kendisi üretmemiştir. Kimseyi suçlamak için söylemiyorum. Bütün bunların tarihsel, sosyolojik nedenlerini de biliyorum. Ama dünyayı anlamaya ve açıklamaya doğru bir yerden başlamamız için önce şeylerin adını koymamız lazım, değil mi?
Reklam
Kimsin sen, aşık mı, sevdalı mı, yufka yürekli mi? Katil mi, cani mi, hırsız mı, eşkiya mı, kan içici mi? Ey insan, kara gecelerin çocuğu, kin ve nefretin ders ve tecrübeleriyle, terbiye edilmiş, kin ve nefret karanlığının evladı, bugünün, bugünkü devir ve devranların, insan ve kuşaklarının sahibi, dünün yaşlı egemeni, kaderin ve feleğin çarkının hükümdarı, niçin çırılçıplak yüzünü bana göstermiyorsun, niçin yüzün hep ya aydınlığa, ya da karanlığa dönüktür senin?
“gözleri Dicle gibidir hani biraz fazla baksan boğulacağından korkarsın”
... Derken yarına inanmaya başlar birileri Düşlerinde umut bulur Saçlarında kaçak tütün tebessümü Ve tokalaşmaları sertçedir, samimidir Kendi renginde akar Kızılırmak Dicle kendi dilinde çalkalanır Ansızın hatırlanmış bir şey gibi
Sayfa 230
Kimsesiz bir akşam, öteden beri yorgun Hüznüyle erirken Dicle de sessiz
Ahmet Hamdi Tanpınar
Ahmet Hamdi Tanpınar
Reklam
Fransız Marksist tarihçi Maxime Rodinson'un tespiti
'Eğer Muhammed doğmamış olsaydı, tarihî durum onun yerine bir başka Muhammed çıkarıp getirirdi.' şeklinde ilkel bir determinist önermeyle veya düşük seviyeden bir Marksist formülle işin içinden sıyrılamaz tarihçi. Hayır, Muhammed doğmamış olsaydı, işler hiç şüphe yok ki çok farklı olurdu... Dicle ve Fırat kıyılarından Atlantik Okyanusu'na kadar yirmi memleketin Araplaşması, Kuzey Afrika'sı elinden gitmiş Latin Batı ile Arap olmuş Doğu arasındaki bağların kopması, Viyana önlerine dayanan Osmanlı İmparatorluğu'na kadar sayısız Müslüman devlet ve imparatorluklar, atlılar, denizciler, tüccarlar, korsanlar, sanatçılar, mimarlar, Kurtuba Camisi ve Taç Mahal hep Hz. Muhammed'den kaynaklanmaktadır.
"Divê dareke herkesî hebe li vê dinê." "Hûn jê nexwin jî, wê rojek çivîkek, an kurmorîyek jê bixwe."
Jinek çima kirasekî sor li xwe dike, roja ku mêrê wê tê kuştin..
Sayfa 23 - ZizKitabı okuyor
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.