Bugünkü türk hükümeti elbette bir diktatorya hükümetidir. Çünkü egemen olan Türk burjuvazisi tamamen güçsüzdür ve gelişebilmek için emekçi halkı- ezmek zorundadır..
Onların tek bir lideri ve tek bir başı olduğu için hepimizi kendileri gibi zannediyorlar. Ama biz özgür insanlarız; kaç kişiysek o kadar başımız var ve ihtiyaç olduğunda aramızdan mantar gibi lider biter.
Şiddet ve adaletsizlik her toplumda mevcuttur. Komünist istibdadın özelliği ise kanunsuzluğun kanun ve düzen kılıfına bürünmüş olmasıydı. Bu ikiyüzlülük, genel bir kafa karışıklığına neden oluyordu. Bazı insanlar, bu gibi sistemler dahilinde neyin yalan neyin öğrenemeden yaşayıp ölürler. Saf bir şekilde basına, iktidara, resmî açıklamalara inanarak her daim yanılgı içerisinde, gayriihtiyari ve şuursuz bir şekilde yalanları ve zulmü destekleyerek yaşarlar. Bunun gibilerden sık sık insanı hayrete düşüren şu naif açıklamayı duyarsınız: “Ama gazeteler öyle yazmıştı." Diktatorya ve bu tür olan bitenden habersiz ve ahmaklaştırılmış kitleler, birbirlerini var eder ve beraber hareket ederler.
Hasan-Ali Yücel' in bir yazısında "acaba" hakkında söylediği şu ifadeleri kullanmıştı:
"Demokrasi mantığının ana prensibi şudur: 'Her fikirde hata ve sevap ihtimali vardır.' Eğer bu postülatı kabul etmezseniz demokrasi geometrisini kuramazsınız. Bu prensibi kabul edince ilk müşkül yenilmiş olur. Çünkü kendi davanızda, karşınızdakinin davası kadar hata ve sevap olacağına inanınca pek tabii olarak tartışmaya razı olursunuz. O zaman bir itiraz karşısında kalınca: -Acaba?!. dersiniz.
Bu 'Acaba?' yok mu, işte demokrasinin en değişmez remzi budur. Bütün diktatorya rejimleri 'Acabasızlar' rejimidirler."
Bu '' Her şey devlet için '' zihniyeti Müslümanların kafalarına o denli yerleştirildi ki ; '' Her şey din için '' inancı kayboldu ; ve Müslümanlar saltanat ve diktatorya rejimleri uğruna Ulu'l - Emr zihniyetinin kulları oldular.