Daha fazla dolar borçlanmak bir ülkenin bilançosunu düzeltmez. Bu kaynaklar, ülkenin yükümlülüklerine yeni anapara borcu eklenmesinden öte işlev görmezler. Eğer kamu kesimi ve özel kesimdeki kuruluşlar para birimi uyumsuzluğunun (currency mismatch, yani varlıklar ile yükümlülüklerin farklı para cinsinden olması, örneğin dolarla borçlanıp TL ile gelir elde etmek gibi) sıkıntısını çekiyorsa, ülkeye borç vermiş olanlar, bu tür desteklerin yalnızca sorunu ertelediğini bilirler. Para birimi uyumsuzluğu ödeme gücü yetersizliğinin temel kaynağıdır ve daha fazla borç alınarak çözülemez. Eğer bir ülke para birimi uyumsuzluğundan değil de vade uyumsuzluğu (maturity mismatch, yani kaynaklar ile yükümlülükler arasında vade uyumsuzluğu olması, örneğin mevduatın ortalama vadesi 3 ay iken kredilerin ortalama vadesinin 1 yıl olması gibi) ya da likidite eksikliği sorunundan dolayı sıkıntıya düşmüşse o zaman dış borçlanma yararlı olabilir.” Bu saptamalar, IMF’nin Türkiye’ye kriz sırasında ve sonrasında yaptığı yaklaşımın teorisini ortaya koyuyor. Bu analizi gördükten sonra bir kez daha anladım ki IMF, kriz çıkmadan ve sistem çökmeden Türkiye’nin ayağa kalkmayacağına inanmış ve bu yaklaşımı uygulayarak Türkiye’nin batmasına göz yummuş. Türkiye’deki finansal krizin altında hem para birimi uyumsuzluğu hem de vade uyumsuzluğu yatıyordu.
İzmir’de TEDAŞ vatandaştan elektrik parası topluyor. Topladığı bu parayı, o günün şartlarında yüzde 40 faizle özel bir bankaya yatırıyor. Sonra ne oluyor? O özel banka aynı parayı yüzde 150 faizle devlete borç olarak veriyor. Çünkü TEDAŞ’ın parası var ama Elazığ’daki Karayollarına para lazım. Onun parası bitmiş. O parayı temin etmek için devlet özel bankalara borçlanıyor. Peki, özel bankanın devlete borç olarak verdiği para kimin? Devletin. Devlet, kendi parasını yüzde 40 faizle özel bankaya yatırıyor ama yüzde 150 faizle yine kendi parasını borç olarak alıyor. Bizden önce, bu yolla 14 milyar dolar borçlanılmış, faiz ödenmiş. Biz gelince ne yaptık? 10 bin tane kamu kuruluşunun mali imkanlarını bir elektronik merkezde topladık. Devletin nesi varsa gördük. Bütün devlet kuruluşlarına, “ özel bankalardaki paralarınızı devlet bankasına götüreceksiniz” dedik. Bu elektronik hazırlık, yaklaşık bir ay sürdü. Bir de baktık ki devletinizin çok parası var. Meğer biz ne kadar zenginmişiz. Bu havuzu kurup da TEDAŞ’ın parasını faizsiz bir şekilde Elazığ’daki karayollarına verince devlet borçlanmaktan kurtuldu, rahat bir nefes aldı. Böylece devleti, 6 ayda 10 milyar dolar faiz ödemekten kurtardık. Fakir fukaranın parasını rantiyeye, dış güçlere, ırkçı emperyalizme vermekten kurtardık. Bize kadar bütün KİT’ler her sene 5 milyar dolar zarar ediyordu. Biz gelir gelmez aynı KİT’ler, 2 milyar dolar kâra geçti. Bunlar gelince devlet kuruluşları zarar ediyor, biz gelince kâr ediyor. Çünkü at sahibine göre kişner.
Sayfa 183Kitabı okudu
Reklam
Özel borçlar hariç, ABD’nin devlet borçları 1980 yılında 980 milyar dolar idi. Sadece 8 yıl sonra, 1988 yılına gelindiğinde 5 trilyon dolar oldu. Bu 4 trilyon dolarlık borç kimden alındı? Gizli Dünya Devleti yöneticilerinden Rockefeller ailesinin bankalarından. Amerikan devletinin, aldığı borçlar için ödediği faiz 1989’da 500 milyar doları bulmuştur. Bu faiz, Gizli Dünya Devleti’nin kasalarına gitmektedir. Sadece ABD’nin değil hemen hemen bütün dünya ülkelerinin Merkez Bankaları bu güçlerin kontrolü altındadır. Bu acımasız sömürü düzeni yine faiz yoluyla bizim ülkemizde de uygulanmaktadır. Zira 1995’te Türkiye’nin dış borcu 75 milyar dolar iken bugün bu borç 480 milyar dolara ulaşmıştır. Üstelik bu borç freni patlamış bir kamyonun yokuş aşağı inmesi gibi, kontrolsüz bir şekilde yükselmeye devam etmektedir.
Sayfa 109Kitabı okudu
Galiba ters giden bir şeyler var.((: 1981 yılında ABD Başkanlığı görevine başlamasından yaklaşık bir ay sonra dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ve eşi Nancy Reagan, Beyaz Saray’da akşam yemeğini yedikten sonra hiç beklemedikleri bir sürprizle karşılaşırlar. Görevli garson yemeğin hesap faturasını getirmiştir. Baş kahyanın bir garsonla gönderdiği
Türkiye ekonomisi, her an 1994 krizine düşme tehlikesi karşısındadır. Ticaret dengesinde büyüyen açık, 80 milyarı aşan dış borç, bütçeyi yutan iç borçlar ve nihayet tüketici toplumu, ithâl mallarının gönüllü propagandacısı olarak mütemadiyen kamçılayan bilinçsiz bir medya. İşte Türkiye ekonomisini çöküşe götürebilecek tablo.
Sayfa 220 - Kırmızı YayınlarıKitabı okudu
520 syf.
·
Not rated
·
Read in 12 hours
Yazar tarihçi değil gazeteci olduğundan da olsa gerek, kendi tarzınca yazmış, kaynak filân vermeden, dere tepe dümdüz. Ancak kolay okunuyor, akıcı. Yani, bırakın kitabı, biraz uzun yazıların bile çoğunluk tarafından okunmadığı, sloganımsı içi boş lâf kalabalığında geveze bir güruh hâline gelen günümüz insanına, büyük kitleye hitap ediyor. En
Mustafa Kemal
Mustafa KemalYılmaz Özdil · Kırmızı Kedi Yayınevi · 201814.1k okunma
Reklam
677 öğeden 571 ile 580 arasındakiler gösteriliyor.