Osmanlı kapılarının tokmakları bile başlı başına bir kültürdü ve Osmanlı insanının sosyal hayata bakışının bir simgesiydi. Osmanlı insanı hayata “helâl” ve “ haram” perspektifinden bakardı. Kapı tokmakları da bu hassasiyeti yansıtırdı. Tokmaklar iç içe iki demir halkadan oluşurdu. Dış halka daha tok ses çıkardığından erkekler için, ondan daha ince ses çıkaran iç halka ise kadınlar içindi. Eve gelen erkek misafir dış halkayı, kadın misafir ise iç halkayı kullanarak ev sahiplerine cinsiyetleri konusunda bilgi verirlerdi. Ev sahibi de tokmakların sesine göre kendisini ayarlar, gelen erkekse ona göre giyinip kapıya çıkardı.
Fikri Kılıç
Gazetenin iç ve dış planını kılıç çizecek, işcinin vazife ve hak tablosunu kılıç maddeleştirecek, köylünün tarla sınırlarını ve tohumluğunu kılıç gösterecek, teraziyi kılıç ayarlayacak, tenasül aleti hizasındaki eteği kılıç indirecek, her kafadan veya her bağırsaktan bir ses nizamını kılıç kazıyacak, üstün fikri kılıç selamlayacak, ulvi nizamı kılıç imzalayacak; hasılı fikir, eser, siyaset, idare, cemiyet, iş, ruh, ahlak, her sahada trafiği kılıç düzenleyecektir.
Reklam
Daha söylerken, içinizdeki ses ile dış sesinizin ne denli farklı olduğunu hisseder, ve BEN SÖYLEYEMEDİKLERİMİM, dersiniz.
Altı duyu vardır: Beş tanesi dış duyudur; sana dünyayı anlatırlar. Gözler ışık hakkında bir şeyler söyler; gözlerin olmadan ışığı bilemezsin. Kulaklar ses hakkında bir şeyler söyler; kulakların olmadan ses hakkında hiçbir şey bilemezsin. Sonra bir de altıncı duyu var, iç ses. Bu duyu sana kendin ve her şeyin sonsuz kaynağı hakkında bir şeyler söyler.
Farkında olmak, en başta kendi varlığını, sonra tüm yaratılmışlar ile dış dünyanın varlığını ve hem kendi hem de dış dünyanın varlığından hareketle, Allah'a ulaşabilmektir. Evrende yaratılmış canlı cansız sayısız güzellik vardır. Ancak insan olmadan tüm bu güzelliklerin takdir edilmesi mümkün olmadığı için, onların kendi başlarına güzel olmalarının bir anlam ve değeri yoktur. Varlık onu kavrayabilen bir zihin; ses, işitecek bir kulak; güzellik, görebilecek bir göz; iyilik, onu tercih edebilecek bir irade olduğunda anlamlıdır.
Bir yer altı tüneli
Önümüzde, yerin altındaki bu esrarengiz yapıya ait dar bir geçit duruyordu. Bizim için heyecan verici bir andı; çünkü o güne kadar bizden önce oraya giren hiç kimse artık hayatta değildi. Baretlerimizi başımıza taktık, lambalarını yaktık ve parlak güneş ışığından uzaklaşarak, zifiri karanlığa doğru yol almaya başladık. Bu ani değişim rahatsızlık
Reklam
Nur Suresi 31.Ayet Meal ve Tefsiri (4.Cilt)
31. Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Açıkta kalanlardan başka süslerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları,
Sayfa 70
Bir sabah uyandığınızda şakacı bir uzay devinin sizi uzayın ve za manın bilmedik bir köşesine, tanımadığınız bir canlının bedenine fır Iaımış olduğunu fark eııiğinizi düşünün. Sonra bu bedenin beynirıin ait olduğu !ürün bütün örnekleriyle birlikte, sadece tek tek kafalarının içinde olmasına rağmen sanki dış gerçeklikmiş gibi yaşanıılanan ya nılsamalı bir algı dünyası aurası oluşturduğunu varsayın. Dahası bu canlılar dilsellikleriyle kurdukları saymaca değerlerin toplumsal oyun dünyasında yaşasınlar. Aslına bakarsak, evrenin ve zamanın bu meıruk köşesindeki şu küçük gökcismi üzerindeki durumumuz budur. İnsanın temel yalnızlığı bir başka insanın varlığıyla avuıulabilir gibi de görünmez. Bir ses gerekirdi; insana neliğini ve vazifesini söyleyen bir ses. Ama ses gelmiyorsa iş insana düşüyor demektir. İşte bu ne denle insan aklının teorik zihinsel faaliyeti tarihsel, kültürel, dilsel ve tüm-dünyalı oyun-gerçekliğinin içinden aşkına uzanan tek umudu dur. Yine "varlık" gibi felsefi yükü olan bir kavram kullanmak yerine işaret zamiriyle dile getirdiğim merakı ifade edeyim: "Bu" ne böyle? Bu basit soruyu sorabilme merakı cemaaıin oyun-gerçekliğinin içinde bile özne olabilmenin koşuludur.
Sayfa 131
kadın bir otel odasına girer. kapıyı örter. yeni,ü güzel, iki yataklı bir odadır. bavulunu bırakır. diş ve aşk ağrısı çekmektedir. kendisini çok yalnız ve terk edilmiş hisseder. aşk acısı içinde bir ceset gibidir. ama kendini bu durumdan kurtarmak ister, çünkü kendisini sevmediği sürece aslında aşık olamayacağını bilir. önce pencereye gider. doğa sessiz ve çoraktır. tıpkı kendisinin iç dünyası gibi. otomobiller e-5'ten hızlı geçerler. her saniye Rainer'in arabasını görmeyi bekler gibidir. dışarıya bakar. dış ses (pavese): tüm ince duyguların, tüm bağlılıkları, kendini verme isteğini bir tutuk evinde gibi ağır bir yük gibi yüreğinde hapsetmek zorunda bırakılmıştı.
Dış ses(Cesare Pevase): " İnsan olabilmek bambaşka bir olgu. Şans, cesaret istek gerektiren bir olgu, özellikle dünyada başka hiç kimse yokmuş gibi yalnız kalabilme cesaretini gerektiren bir olgu..."
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.