Burak Enes Soydan

Sevgili Bay C... (Bu alıntıya kalbimi koydum :))
Sevgili Bay C, Size ilk kez mektup yazarken tek düşündüğüm içimdeki öfkeyi kusabilecek bir araç bulmaktı. Karşınıza geçersem öfkeme yenik düşüp size karşı kazanamayacağımı düşünüyordum, bu yüzden yazmayı seçmiştim. Yazmak benim için her zaman konuşmaktan daha güvenliydi çünkü. Kelimeleri elimde tutmayı seviyorum. Onları bir ipe dizip sıralamak,
Reklam
Hiç aşık oldun mu?..
"Hiç aşık oldun mu?" Sorum Erdem'i şaşırtmıyor. Düşünceli bir halde karşı duvardaki panolara baktıktan sonra bana dönüp, "Evet," diyor. "Eski sevgilime çok aşıktım." "Neden ayrıldınız?" Bir anlığına düşündükten sonra omuz silkip arkasına yaslanıyor. "Aşk her zaman birleştiren bir duygu değil sanırım. Bazen onunla nasıl baş edeceğini bilemediğinde yıpratıcı oluyor. İstemeden sevdiğin kişiyi üzüyorsun... Peki sen?" "Sanmıyorum... Şanslı olduğumu söyleyecek misin?" "Hayır. Aşık olmak benim için tahmin edemeyeceğim bir yıkıma dönüştü ama en güzel günlerimi de yaşamamı sağladı. Aşk güzeldir, onu yaşayabildiğinde insanı çok genç, çok mutlu hissettirir. İşlerin çığırından çıkması çoğu zaman aşkın değil, bizim suçumuz."
İlk bakışta hissettiğim tam bir hayal kırıklığı...
İlk bakışta hissettiğim tam bir hayal kırıklığı, hatta bir tür buruk öfkeydi: Onca tehlikeyi göze alarak ele geçırdığım, sevinç ve heyecandan hemen açıp bakmaya kıyamadığım kitap bir satranç taktikleri kitabından, yüz elli şampiyonluk maçının bir derlemesinden başka bir şey değildi. Kapalı kapılar ardında kilitli tutulmasaydım, kitabı o hiddetle açık bir pencereden dışarı fırlanrdum, öyle ya, bu saçmalıkla ne yapacaktım ki ben, ne yapabilirdim? Lisedeyken diğer herkes gibi ben de can sıkıntısından arada bir satranç tahtasının başına oturmuştum. Ama bu teorik ıvır zıvır ne işime yarayacaktı? Partnersiz satranç oynanamaz ki, hele hele taşsız, tahtasız hiç oynanamaz. Yine de, belki okunabilecek bir şeyler, bir önsöz, bir giriş yazısı bulurum diye sayfaları kös kös çevirdim; ama şampiyonluk maçlarının o yalınkat kare şemalarından ve altlarında yer alan, ilk başta hiç anlamadıgım a2-a3, Afl-g3 gibi notasyonlardan başka bir şey göremedim. Tüm bunlar, asla çözemeyeceğim cebir işlemleri gibi geliyordu bana. Fakat a, b, c harflerinin dikey sıralar, 1'den 8'e kadarki rakamların ise yatay sıralar için kullanıldığımı ve her bir taşın o anki pozisyonunu belirttiğini neden sonra yavaş yavaş anladım; böylece o safi grafik şemalar hiç değilse bir dile kavuştu. Belkı, diye düşünüyordum, hücremde kendime bir tür satranç tahtası yapabilir, sonra bu partileri tekrar ederek oynamaya çalışabilirdim

Reader Follow Recommendations

See All
Aşk, tek bir anda sonsuzu yaşamanın...
Aşk tek bir anda sonsuzu yaşamanın; kendini daha önce hiç görmediğin gibi görmenin, bu gördüğün şeyin önceki özalgılarından ve özyanılsamalarından çok daha anlamlı olduğunu anlamanın yoluydu. Isobel Martin'in benim buraya ışık yılları uzaktan gelen 8653178431 değil, yüz elli kilometre ötedeki Sheffield'da doğan Andrew Martin adlı bir insan olduğumu düşünmesi şaka gibiydi tabii, hatta evrendeki en büyük şaka olmalıydı bu.
Sayfa 203Kitabı okudu
Yiyin ve uyuyun...
"Yiyin ve uyuyun. Uzun yaşarsanız o zaman. Rahatlamayı öğrenmek zorundasınız." - Misao Okawa (117) "Hayatımda hiç et yemedim." - María Capovilla (116) "Her şey güzel." - Jeanne Calment (122) "Bedeninizi ve zihninizi meşgul ettikçe buralarda olursunuz." - Walter Breuning (114) "Henüz ölmedim." - Alexander Imich (111)