Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İdeolojik değil, diyalektik bile değil, ayrılık senin yarattığın bir şey değil, ayrılık her zaman oradaydı. Benim söylediğim, aradaki mesafenin varlığının teslim edilmesi, aşılamayacak olmasının kabulü.
Biraz Uzun Bir Yazı Oldu....
Stockholm sendromu, bir rehine veya istismar kurbanının, kendisini rehin alan veya istismar eden kişiyle duygusal bir bağ kurduğu psikolojik bir durumdur. Bu terim, ilk kez 1973 yılında Stockholm'de yaşanan bir banka soygunu sırasında, rehinelerin soygunculara karşı geliştirdiği sempati ve savunma duygularından türetilmiştir. Bu sendrom,
Reklam
Lacan'ın kaygı tartışması bağlamında söylediği gibi; "çocuk için en kaygı üreten şey, —onun arzu duymasını sağlayan eksik bağlamında— çocuğu var eden ilişkinin en fazla rahatsız olduğu zamandır; yani, eksik ihtimalinin ortadan kalktığı zaman, annesinin daima arkasında olduğu zamandır." Eksik olmaksızın ne özne var olabilirdi, ne de arzunun diyalektik hareketi.
Sayfa 158Kitabı okudu
Dijital olanın fenomenolojisi, ruhun/tinin diyalektik acısından muaftır. O bir "beğendim" fenomenolojisidir.
Varlık ve zaman, birbirlerini karşılıklı olarak belirler, ancak böyle bir tarzda ne birincisine - Varlık- zamansal bir şey denir ne de İkincisine -zaman - bir varolan. Düşünceyi bütün bunlara verirken kendimizi çelişkili ifadeler içinde başıboş buluruz. (Felsefe böyle durumlardan çıkış yolunu bilir. Çelişkilerin kalmasına izin verilir hatta onlar keskinleştirilir ve kendisiyle çelişen ve böylece ondan ayrı düşen kapsamlı bir birlik içinde bir araya getirilmeye çalışılır. Bu işleme diyalektik denir...)
·
Puan vermedi
Her okuduğum metninde felsefe ve şiiri nasıl iç içe ördüğüne, şiirin ve edebiyatın ucu açık yapısını, dilin çatallanma özelliğini diyalektik düşüncedeki zıtların birliği ile nasıl birleştirdiğine şaşıp kaldığım kişi. Tanımak isterdim kendisini
Yürüme
YürümeOruç Aruoba · Metis Yayınları · 20191,904 okunma
Reklam
Heidegger'e göre Varlık, geleneksel felsefede sadece bir tür mevcudiyet (presence) olarak düşünüldü. Bu mevcudiyet tarzı, felsefenin tarihini, baştan sona, Hegel'in diyalektik, ölçülebilir tarzında değil peşinen bölünemeyen, ani çağsal dönüşümler biçiminde değişikliğe uğratır. Böylece Heidegger, felsefe tarihinde Varlığın temel biçimlerinin taslağını çizer: Bir (birleştirici benzersiz Bir), Logos (bütün şeyleri koruyan toplama), idea, ousia, energeia, substans, edimsellik (actuality), algı, monad, nesnellik (objectivity), aklın, sevginin, tin'in, güç'ün istemesi anlamında konulmuş olma ya da kendini-ortaya koyma, aynı olanın başı sonu olmayan tekrarında istemeyi istemek.
120 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 saatte okudu
Buna göre iyi hayat, insan kaçınılmaz olarak bir beden ile ruhtan meydana geldiğine ve beden de iyi hayat sürmenin zorunlu bir aracı olduğuna göre, gerekli birtakım karma hazlar ile entelektüel hazlardan ve çok daha önemlisi, başta adaletin dogası olmak üzere, birtakım soyut gerçekliklerin ve Ideaların diyalektik bilgisinden meydana gelecektir. Fakat her sey bundan ibaret degildir. Söz konusu hayat, haz ile bilgiden oluşan karma bir hayat olduğundan, bu karma ya da sentezin mahiyetini belirleyecek, onu herkes için istenir bir hayat haline getirecek ölçü ya da orana ihtiyaç duyulur. Bu ölçü de Platon'un ifadesiyle iyiliği oran ve güzellikle tamamlavacak bir ölcü olmak durumundadır. Insann sahip olmasi gereken bes şeyden, bilgiyi, hazzı, güzellik ve iyiligi tamamlayacak bir şey olarak sonuncu unsur, gerçekliktir. Yani, bütün bu unsurlardan meydana gelen karma hayatın uygun koşullarda hayata geçirilmesidir.
Philebos
PhilebosPlaton (Eflatun) · Say Yayınları · 2013281 okunma
1 günlük okuma serüveni
Önce Kant'ın Transendental idealizminden Hegel'in Mutlak İdealizmine, oradan Marx'ın Diyalektik Materyalizmine Oradan, bizim coğrafyamıza; Said'i Nursinin Hikmet-i Kuranıyesine/Kuran felsefesine vasıl oldum. İşte çıkardığım notlar -->Hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur’âniyenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye verdiği terbiyeler:
Mustafa Kemal Atatürk'ün “Anadolu İhtilali” temeline dayandırdığı “Türk Devrimi” süreci, bir başka anlatımla “Atatürk Devrimleri”, O'nun ölümü ile birlikte kesintiye uğramış ve karşı devrim, eylemli dönemini günümüze kadar hiçbir engel tanımadan, emperyalizmin arka çıkmasıyla bugünkü doruk noktasına taşımıştır. Bütün bu süreçte karşı devrim “emperyalist sandık demokrasi”sini kullanmış ve iş, ”Cumhuriyet”in yıkımı aşamasına kadar gelip dayanmıştır. “Atatürk Devrim Yasaları” birer birer işlemez hale getirilerek, halkımız ABD ve AB'nin sömürgesi haline dönüştürülmüştür. Doğaldır ki bunun böyle gitmesi diyalektik yasalara aykırıdır.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.