Kısacası eğer bir tasarlayıcı varsa bile, doğayı bize göre tasarladığını iddia etmektense "bizi doğaya göre tasarladığını" söylemek daha mantıklı bir çıkarım olacaktır. Çünkü doğa bizden çıkmadı, bizler doğadan çıktık.
Doğadan üstün olduğu sanısına kapılıp onu dilediğince tüke- ten uygar insan, hayvanın, bitkinin, toprağın ve doğa insanının bilgeliğinden yoksun bir varlık, İnsan aya gittiği gibi, gün gelir Mars'a da gider, daha öteye de. Çünkü, doğanın bilgeliğinden yoksun bırakılmış olmanın hırçın yalnızlığını ödünlemek zorun- da. Kendini anlayabilme konusunda ise sınıfta kalmıştır. Doğanın ya da teknolojinin, günü geldiğinde onu boğup cansız bırakacağı kesin. Belki bu ikisi birlikte hallederler. Bir süredir modern fizik evren hakkında bize çarpıcı bilgiler sunmakta, bildiğimizi sandı- ğımız şeyleri temelinden sarsarak. Giderek artan sayıda fizikçi evrenin bir hologram olduğu, aslında her şeyin boşluktan oluştu- ğu konusunda görüş birliğinde. Bunu, Sufiler de bir başka şekilde ifade etmişlerdi. Hindular zaten hayatın bir yanılsama olduğuna inanıyorlar. Beyin dediğimiz organın da aslında sayısız titreşim- den oluşan bir boşluk olduğunu kabul ettiğimizde işler daha da karışıyor, ama konuyu daha da karmaşıklaştırmamak için burada durmam gerek. Ben de dağılabilirim.
Sayfa 77 - MetisKitabı okudu
Reklam
Sanat doğayı taklittir" der Aristoteles. Bu taklit, bu yeniden yaratma, ozanın doğadan alıp kullandığı malzemelerin şekline, oranına, dengesine göre ayrı bir eser yaratma demektir. Gerisinde kalmış destan ozanlarına neler borçlu olduğunu bilme- diğimiz Homeros bugün bize yerden fışkıran bir pınar gibi gö- rünüyorsa, Vergilius'un Aeneis'i kentte özene bezene, sanatla yapılmış bir fıskiyeye benzer, ozanın hayalini işletip, ölçülerini kendince kullanarak yarattığı bir fıskiyeye
Büyük resmin içinde değerlendirebildiğimizde, karşımıza baskıcı figürler olarak çıkan kişilerin ya da grupların aslında dev bir üst-sistemin taşeronları olduğu fark edilebiliyor. İnsanın hem yaratıcısı hem kurbanı olduğu devasa sistemden söz ediyorum. İnsanın doğadan koparak ona üstün olma kibrine kapılması so- nucu, evren de ona böyle bir cezayı münasip görmüş, kelimenin tam anlamıyla müstahak. Üstelik, mafyöz bir süperoluşum olan kapitalizmi bu sisteme katıp insanlığın başına musallat etmişse, bu ancak evrenin ilahi adaleti olarak değerlendirilebilir. Uzak ol- mayan geçmişte, o sıralar yeni çıkan bir kitabımla ilgili yapılan röportajda "Benim için sistemle ilişki deliyi idare etmektir" diye bir ifade kullanmıştım. İlk bakışta bu, kaçak oynama gibi görü- nebilir, ama birey olarak bu koca sistemi karşımıza alarak onunla baş edebileceğimizi düşünmüyorum. Böyle bir durum, yeni mo- deller yaratabilme yolunda bize, ne alan ne de güç bırakır. Sadece yakınır dururuz.
Sayfa 14 - MetisKitabı okudu
Nasıl da ezip geçmişler bizi! O olmadık kurallarla, Doğa’dan çok, Eğitim’in soytarıları olmuş kişiler, Bize yasak edilmiş, akla dair tüm gelişmeler; Silik olmak için tasarlamışlar bizi, öyle olmamızı beklemişler. Birimiz çıksa da , istese uçmak diğerlerini aşarak, Daha canlı bir düş gücü ve tutkunun ivmesiyle, Öylesine güçlü gelir ki üzerine karşı güçler Başarı umudu siner ve korkulara boyun eğer.
“Doğadan yabancılaşmak da bir yönüyle kendine yabancılaşmadır.”
Reklam
Cansız maddenin gücünü kontrol altına alma imkanına sahip olmadığınızı ilan ediyorsunuz, sonra kalkıp çapına erişe­meyeceğiniz başarıları gerçekleştiren insanların aklını kontrol altına almaya çalışıyorsunuz. Bizsiz yaşayamayacağınızı söylüyor ama sağ kalmamızın koşullarını bize dikte etmeye çalışıyorsunuz. Bize ihtiyacınız olduğunu söylüyor, sonra da bizi güç kullanarak yönetme hakkına sahip olduğunuz küstahlığına sığınıyorsunuz. Sizin ödünüzü koparan o fiziksel doğadan hiç korkmayan bizlerin, laf cambazlığıyla sizi kandırıp oyunuzu almış her sersemin emir vermesi karşısında sineceğimizi sanıyorsunuz.
Sayfa 523 - Pegasus Yayınları
Sonra evrende ve canlı varlıklarda sözü edilen düzeni, düzenliliği, uyumu, sistemi kabul etsek bile bunun akıllı, plan güden bir varlığın eseri olarak açıklanması zorunlu mudur? Darwin'in doğal ayıklamaya dayanan evrim kuramı böyle bir varlığa başvurmaksızın bu olayı makûl bir şekilde açıklama imkanını bize vermemiş midir? Bu kuram, çevreye uyum gösteren organizmaların hayatta kaldığını, gösteremeyenlerin ise doğadan silindiğini ikna edici bir şekilde açıklamamış mıdır?
Sayfa 310Kitabı okudu
Doğanın armağan ettiği coşkudan bize tek kalan, aklımızı başımıza getiren şey, insanın bu güzel, belki de manası olan dünyadan ne denli ayrı düştüğünün, kusursuz işleyen doğadan nasıl dışlandığının, nasıl da kendi boşluğu içinde yalnız, böyle bir ormanın derin sessizliğinde sağır ve yabancı olduğunun idrakidir.
Sayfa 36
Çünkü hazza karşı, onu ancak acı ile özlersek istek duyarız; yok eğer bu acıyı duymayacak olursak o zaman hazzın da yokluğunu duymayız. Bu sebeple şunu iddia ederim ki haz, mutlu bir hayatın başı ve sonudur. O bizim en başta gelen ve doğuştan bizim olan iyiliktir. Neyi seçmemiz, neden kaçınmamız gerektiğini bize gösteren odur, karşımıza çıkan bütün iyiliklerin değerlerini kestirebilmek için duyumlarımızı Ölçü olarak, kullandığımız zaman, onun, Ölçeğiyle sonuca varırız. İşte o bizim her şeyin üstündeki, Doğadan gelme iyimiz olduğu içindir ki öyle rastgele her çeşit hazza atılmamalıyız, aksine, kendilerinden aynı derecede büyük sıkıntı gelmesi tehlikesi olanlarla karşılaşırsak, onlardan kaçınmalıyız. Eğer uzun zaman katlandığımız acının sonucu daha üstün bir haz olursa, o zaman birçok acıları hazlardan daha üstün tutarız. **Böylece her haz, kendi doğası gereğince bir, iyidir, ama her haz erişilmesine uğraşmaya değmez;** nasıl ki, bunun aksine olarak, her acı bir kötüdür, ama bunun için mutlaka kaçınılması gerekmez. Bize düşen, faydalı ile zararlıyı tartarak ve ayırt ederek daima her şeyin değerini tam olarak vermektir; çünkü bazen iyiyi kötüymüş gibi, kötüyü de iyiymiş gibi kullanırız.
317 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.