Yaşın getirdiği vicdan azabı çokluğu da getiriyor yanında
Ne kadar çok kelimelerim var oysa ki azlığımın olduğu şu garip dünyada
Her gün yeniden yakılan sigaralar, geçip gidilen taş kaldırımlar, yükü bedenimden ağır hayatlar
Erkekliğin günahından uzak kadınların yaşadığı, dar ince sokaklar arasında yükselen çığlıklar.
Hangi yana baksam gölgem
“Başka bir gezegene, oradaki kayaların yapısını incelemek için araç gönderebilecek kapasiteye sahip bu şizofrenik insanlık, milyonlarca insanın açlıktan ölmesini umursamayabiliyor. Mars’a gitmek, yanı başındaki komşuya gitmekten daha kolay görünüyor.” Demiş Jose Saramago 1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldıktan sonraki konuşmasında. Aslında
"Bir taşı on bin defa da havaya atsanız
uçmayı öğretemezsiniz demiş Aristo.
Enerjinizi ve zamanınızı doğru insanlar
için harcayın. Taştan kuş, kuştan da taş olmaz."
Padişahın biri veziriyle birlikte gezintiye çıkmış. Gezi sırasında bir köye gelmişler. Küçük, şirin bir evin önünde oturmuş, örgü ören bir genç kız görmüşler. Padişah kızın yanına yaklaşıp sormuş
Merhaba kızım. Baban evde mi?
Kız:Babam evde yok! Azı çok etmeye gitti.
Padişah:Annen evde mi?
Kız:Annem de evde yok! O da biri iki etmeye
Sahip olmak" şeylere, nesnelere ilişkindir ve bunları görüp, tutmak ve de tanımlamak kolaydır. "Olmak" ise, yaşantılara ve bazı içsel süreçlere dayandığı için, dile gelmesi, tanımlanması- zor ve hatta imkânsızdır. Kişilik dediğimiz, dışa vuran yanları- mızı, yani taşıdığımız maskeleri tanımlamak mümkündür. Çün- kü bu, dışlaşmış bir
"Bir çiçeği dalından çeker koparırsan, dal yine yerine döner. Aynı şey yürekteki sevgiler için doğru değildir." Bir keresinde Clea, Balthazar'a böyle demiş.
(okumak isteyenler için çok uzun ama duygusal bir metin bırakıyorum buraya -bendenizden-)
(Askerden dönen Necmi'nin annesini kaybetmesi üzerine arkadaşına bunu anlatması)
Necmi başını büküp olayları tek tek anlatmaya başladı. ‘Valla devrem ne sen sor, ne ben söyleyem. Bizimkiler de bilmez ama benim sonum yakındır. Benim Valideyi hatırlar
Padişahın biri veziriyle birlikte gezintiye çıkmış. Gezi sırasında bir köye gelmişler. Küçük, şirin bir evin önünde oturmuş, örgü ören bir genç kız görmüşler. Padişah kızın yanına yaklaşıp sormuş
Merhaba kızım. Baban evde mi?
Kız:Babam evde yok! Azı çok etmeye gitti.
Padişah:Annen evde mi?
Kız:Annem de evde yok! O da biri iki etmeye
Tiran, adamı bir kafese koymuş ve sanki vahşi bir hayvan besler gibi beslemiş. Biri yemek yemesini öğütlediği zaman adam, “insan soluk aldığı sürece her şeyi umuma bilir!” demiş. Bu iş doğru olsa bile, yaşam her pahaya satın alınmamalı. Edinilecek kârlar nice büyük, nice kesin olsa da, güçsüzlüğümü açıkça itiraf ederek elde etmek istemem onları. Demek ben ölmeyi bilen insanın üstünde kaderin hiç de güçlü olmadığını düşünecek yerde, yaşayan insanın üstünde kaderin her şeye gücü olduğunu düşünmemeliyim, öyle mi?
Not: Rodoslu Teleshorus’u dostu kral Lysimachus ölüm cezasına çarptırmış, ama önce burnunu ve kulaklarını kestirip bir kafese kapatmış ve bir hayvan gibi beslemiş onu. Sonra açlığa mahkum etmiş ve ölüme terk ederken halka teşhir etmiş. -ç.n