Hayatın varış noktası hiçbir zaman mutluluk olmamıştır. Mutluluğun daim olması gibi bir durum da söz konusu değildir, arada sırada mutlu oluruz, arada sırada kendimizi kötü hissederiz ama hayatın büyük bir kısmında ortalama gider hayat, ne mutlusundur ne de mutsuzsundur. Seni mutlu eden şeyleri artırdığın zaman mutluluğunda kısmi bir artış olabilir, ancak bunların sayısını çoğaltırsan buna da alışırsın ve bu yapılan eylemler seni eskisi gibi mutlu etmemeye başlar. Seni mutlu edeceğini düşündüğün her neyi hayatına alırsan al, bir süre sonra ona alışacaksın ve o seni eskisi gibi mutlu etmemeye başlayacak. Mutluluğun yerini doğru konumlandırdığın zaman, o geldiği zaman kabul edersin hayatına.
Okullarımızda fark ettik ki bir çocuğa herhangi bir şeyin nasıl yapıldığını gösterirken çok hevesli olduğumuzda, hareketleri fazla enerji harcayarak ya da aşırı bir titizlik göstererek yaptığımızda çocuğun kendi kişiliğine göre hareket etme ve yargıda bulunma kapasitesini köreltiyoruz. Sonuç ise egonun komut vermesi gerektiği hâlde egodan bağımsız hâle gelen ve daha güçlü ve yabancı bir başka egodan komut alan bir hareket olmaktadır. Söz konusu yabancı ego çocuğun kişiliğinin kendisine ait körpe organlarını ele geçirme, neredeyse çalma gücüne sahiptir. Yetişkin bilinçli olarak telkinde bulunduğu gibi bilmeden, istemeden ve sorunun farkında bile olmadan da telkinde bulunabilir. Birkaç örnek vereceğim. Bir gün iki yaşlarında bir çocuğun beyaz bir yatak örtüsünün üstüne bir çift ayakkabı koyduğunu gördüm. Düşüncesiz, dürtüsel ve ölçüsüz bir hareketle ayakkabıları aldım, "Bunlar kirli!" diyerek yere koydum ve yatak örtüsünü elimle temizledim. Bunun üzerine çocuk ne zaman bir çift ayakkabı görse koşup onları alıyor ve "Kirli!" diyerek başka bir yere koyuyordu. Sonra da ayakkabılar yatağın yakınında bile olmamasına rağmen, eliyle yatağı temizler gibi yapıyordu. Bir örnek daha vereyim. Bir aileye bir paket gelir ve anne bu paketi sevinçle karşılar. Paketi açar ve içinden bir parça ipek ve küçük bir trompet çıkar. Anne, ipeği küçük kızına verir, küçük Bu trompetiyse çalmak üzere dudaklarına doğru götürür. Çocuk "Müzik!" diye neşeyle bağırır. Bir süre bu küçük kız ne zaman bir parça kumaşa dokunsa çok heyecanlanıp "Müzik!" diye bağırır.
Sayfa 94 - Kaknüs Eğitim KitaplığıKitabı okuyor
Reklam
Ben, daha farkına varmadan, tek bir doğru söz konuşmayan bir çocuk olmuştum.
Günümüz insanını ne bilgisizlik ne doğa ne de hastalık öldürecektir. Şimdiki muazzam ve silahlı uygarlığı yok etmekle tehdit eden tehlike yine insanın kendisidir. "O her zamankinden iyi yaşayabilir, ama nasıl yaşaması gerektiğini her zamankinden daha mı az bilmektedir?" İnsan kim olduğunu bilmeden başka bir şeyden nasıl söz edebilir?17
Sayfa 28 - Fecr Yayınları: 811 / 1. Baskı: Mart 2024
Öylesine tutsak hissettiriyor ki sözlerin Öylesine yargılanmış ve kucağında ki itilmişliğin Çekip gitmeden önce mutlaka bilmeliyim, Gerçekten bu muydu söylemek istediğin Savunmaya başlamadan sana kendimi Dile gelmeden, acıyla ürküntüyle Sözcüklerle bir duvar örmeden aramıza Doğru mu duyduğum, bir daha söyle Bir söz bazen bir penceredir bazen bir duvar Tutsak da eder kişiyi özgür de... Konuşur ve dinlerken ben, aydınlatılsın sözcükler Bırak aksın sevgi ışığım içimde Pek çok şey var ama söylemem gereken Ve onlar öyle önemli ki benim için Anlatamazsan sözcüklerle derdimi eğer Özgürleşmeme yardım edebilir misin Seni kırdığımı hissediyorsam eğer Umursamadığımı düşünüyorsan Sözlerimin arasında duymaya çalış Paylaştığımız o duyguları ikimizin
"Bacaklarını aç benim için." Julia lavabonun üzerinde oturuyordu. Ellerini ha- reketsizce karnının üzerinde tutarak bacaklarını iyi- ce açtı. Clay, onun eteğini beline kadar sıvadı ve iç çamaşırının dışı boyunca burnunu gezdirerek onun kokusunu içine çekti; duyularını tamamen Julia'nın kontrol etmesine izin verdi. Julia derin bir
Sayfa 121
Reklam
— Bakın, her meslekte iyilik yapılabilir, dedim. Elbette kendimden söz etmiyorum, benim kötülükten başka bir şey yapmadığım bile söylenebilir.. gene de... Beni içime işleyen bir bakışla süzdü. — Doğru, her yerde iyilik yapılabilir. Hem de her yerde... Aramızda geçen bütün bu konuşmaları anımsıyorum, hiçbirini unutmadım.
öncesinde Faust alıntısı yapıyor yazar. Ve Goethe'nin o zamanki tanrılaşmış konumu hayret verici.Kitabı okuyor
edison şerefsizliğin sınırlarını zorluyor oynat bakalım...
Başarılı bir mucit olmasının yanı sıra, kurduğu şirketlerle icatlarını başarılı bir şekilde pazarlayabilme yeteneğine de sahiptir. Oluşturduğu sistemlerde doğru akım kullanmış ve dönemin zengin girişimcileri tarafından ciddi miktarlarda maddi desteği de arkasına almıştır. Şöhreti şehir sınırlarını aşıp neredeyse tüm ülkede yayılmaya başlamışken,
Sayfa 43-47 | Destek Yayınları
Bir ahlak dersi
 Öğretmenim siz demediniz mi ahlâklı adam doğru söyler diye... —    Otur yerine... Çocuklar, ahlâk son derece iyi bişeydir. Hepiniz ahlâklı olmalısınız. Örneğin, birisine bir söz verdiniz mi, ne olursa olsun, sözünüzü tutmalısınız. —    Ama öğretmenim, babam söyledi ama adını unuttum, birisi varmış, hayatı ucuzlatacağım demiş... —    Sus bakayım... Üstüne düşmeyen işlere karışma!... Çocuklar! Ahlâk gibi iyi bişey yoktur. Ahlâk üzerine yazılan kitapları okursanız, şaşırır kalırsınız. Peygamberler bile söylüyor. Siz daha mı iyi biliyorsunuz? Ahlâk çok, ama çok iyi bişeydir. O kadar iyidir ki... Ahlâk çok iyi şeydir. Vallahi billahi çok iyi şeydir, namussuzum çok iyidir. Zırrrr!» Paydos zili çalar, öğretmen alnındaki terleri siler, —    Oooooh!... çeker.
TEKİN YAYINEVİKitabı okuyor
Son söz
Vali yutkundu. Bir şey söyleyecekken, vazgeçti. Elini bayramın omuzuna koydu. Köprü, dünyayı ısıtan,ışıtan sevgiyle gönenirken vali, bayram ve Öksüz, başpınar istikametine dönüp yan yana yürüdüler üzerinde, yeni bir güne hazırlanan ufka doğru.
Reklam
Bir şey kaybetmek korkusuyla yaşamayalım
Şimdi olsaydı daha düzenli davranırdım. Doğru kapısını çalardım, ben geldim Sevgi, derdim. Ona neden giderdim? Geçen gün yolda görmüştük ya, işte ondan. Uzun süre yalnız başıma düşündüm Sevgi, buhranlarımı senden saklamak istemiyorum artık. Bana bir çay pişir. Bırakalım her şey kendi kendine düzene girsin: Yavaş yavaş soyunalım. Bir şey kaybetmek korkusuyla yaşamayalım. Ne olacak endişesine kapılmayalım. Bırakalım zaman her şeyi halletsin. Bu söz bize korkunç gelmesin. Aynı ırmağa bir kere daha girelim. Acele etme, çay kendi kendine demlenir. Sen gideli neler oldu bak diyerek her şeyi bir çırpıda anlatmayalım: Bu sağlık bozucu davranıştan kaçınalım. Hemen birbirimizi eskitmeyelim. Dur ıslanmışsın, sana kuru bir şeyler vereyim, deme. Hürriyetime düşkünüm biliyorsun. Nasıl olsa kururum. Günlük yaşantıların küçük koşuşmaları içinde bunalmayalım, nefes nefese kalmayalım. İnsan kendini kaybediyor sonra,
Sayfa 398Kitabı okudu
Sonunda Küçük Prens'in gezegeninde de öteki gezegenlerde olduğu gibi iyi bitkilerin yanı sıra kötülerin bulunduğunu öğrendim. İyilerin iyi tohumları, kötülerin kötü tohumları vardı. Ama tohumları kolayca göremezsiniz. İçlerinden biri uyanma hevesine kapılana kadar toprağın derinliklerinde öylece uyurlar. Günü gelince küçük tohum gerinir ve güneşe doğru ürkek, sevimli bir filiz sürer. Bir gül fidanının ya da bir turpun filizi söz konusuysa istediği gibi gelişip serpilmesine karışmasak da olur. Ama kötü bir bitkiyse görür görmez kökünden söküp atmalıyız onu.
Sayfa 26 - Can YayınlarıKitabı okudu
kemål, kendileriyle Rabbine münâcaat ettiği lâ- fızlarında doğruluğun mânasını gözetmesidir. Şu sözü gibi: "Yeri ve gökleri yaratan Allah'a yüzümü yönelttim!" Eğer kişinin kalbi Allah'tan dönük, dünyanın istek ve şeh- vetleriyle meşgul bulunuyorsa, bu sözde yalancıdır. "Ancak sana ibadet ediyoruz!" Ve "Ben Allah'ın kuluyum!" sözleri gibi. (Yâni bu söz- ler de ikinci kemâlin misâlidir)... Kişi kulluğun hakikatiyle sıfatlı bulunmadığı ve Allah'tan başka bir hedefi olduğu halde, bunu söylerse, konuşması doğru olmaz. Eğer:
"İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia etdiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum; müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğin yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. "
Sayfa 250Kitabı okudu
Karl Marx
‘Son sözler, yeterince doğru söz söylememiş aptallar içindir’
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.