“Ama ve keşke demeyi sevmiyorum artık. Aksi halde şimdinin avuçlarımda olduğunu hissedemezdim.”
Kışkırtıcı eşikler, aynı bedenin farklı dönemlerdeki iki halinin birbirini kucaklamasıdır. Yazar, 40'lı yaşlardaki Gül ile 50'li yaşlardaki Gül arasındaki farkı, değişimi ve büyümeyi o kadar yalın bir dille anlatmış ki on yıldaki değişimi yüreğimin en saklı köşesinde hissettim.
Hayatının belki de en büyük eşiğini atlamaya hazırlanan Gül, kalemin şefkatine sığınmak için 'Can Dostum' dediği günlüğüyle söyleşmeye başlar. Böylece okuyucu da satır aralarına dahil olur.
Kitapta, tüm mevsimlerin kara kış olduğunu düşündüğü on yedi ay boyunca kendine yazdığı mektuplarla hayata dair tüm sorgulamalarına şahit oluyoruz. Eşi Tuğrul'un gitmek istediğini söylemesiyle başlayan ağır sorgular, alın yazısına, maddiyata, güzelliğe, acılara, isyanlara, sevgiye, sınırlara, köklü değişimlere, kadına ve hayata dair...
Gül üzerinden, kadınların bastırılmış seslerini ve içlerine atmak zorunda kaldıkları çok sesliliği okumak beni hüzünlendirdi. Gerçekten, içimize atmak zorunda kaldığımız ve söyleyemediğimiz ne çok kelimemiz var.
Nalan Anne, Makyöz Nursel Abla, Ressam Deniz, Dost kavramının sözlük tanımı Serpil... Her şeye ve dünyanın kötülüğüne rağmen, sizler her biriniz ışık oldunuz. Hepiniz bir roman karakterinden fazlasısınız.
Dört upuzun mevsimin sığdığı bu mektuplara on yıl sonra yazılan cevapları okurken gerçekten karakter üzerinde on yılın değişimini hissetmem, beni en çok etkileyen kısımdı.
Küçük Bir Not: Kurgu içine serpiştirilen alıntılarla harika bir okuma listesi oluşturabilirsiniz.