Âh, öyle bir mey ki yandıkça yanıyorum. Bir su ver diye yine Sâkime koşuyorum.
Bir yudum daha alıyor, tadını dimağımda zevk ediyorum.
Yutmamla kalbime inen o bir yudum ise binler yudumluk susuzluğa dönüşüyor.
"Daha yok mu?"larımın yankıları öyle güçlü çarpıyor ki iç duvarlarıma, benliğimi içten yıkacak güç bu doyumsuzluk olabilir diye düşünüyorum. Öyle bir gerilim.
Duru göle yön vermek zordur evet.
Celâlin tecelli ettiği böyle bir çağlayanın yönünü değiştirebilmek için ise ciddi bir güç gerekiyor. Bende olmayan bir güç...
Âh, aş geç beni ey çağlayan.
Aş geç beni artıkta varman gereken yere var. Kaynağına kavuş. Orada sükûnete er.
Ama aldanma, kadehler şişeler değil asıl kaynağın..
En başta nereden geldiysen, orası. İlginç değil mi? Bir yudumun başlattığı binler yudumluk susuzluktan, asıl kaynağına varmanın coşkusuyla delice akan koca bir çağlayan çıktı. Demek Sâkim meyine o asıl kaynaktan bir damla katmış.
Deryasından ayrı düşen o damlanın geldiği yere geri dönme iştiyakı ise işte kuru bir kalbten çağlayan fışkırtacak kadar şedid.
Ve benim, bu visalin önündeki tek engel.
Oysa ben de deryasından ayrı düşmüş bir damlayım.
Öyleyse yık ve kat beni kendine!
Nereden geldiysek oraya dönelim.
İnna
lillahi ve inna ileyhi raciun