Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Zerdüşt
Zerdüştlüğün kurucusu İranlı peygamber Zerdüşt, iyilik ile kötülüğün güçleri arasında sonsuz bir mücadelenin olduğu fikrine dayanan bir düalizm kavramının yanı sıra monoteizmi -tek Tanrı'ya tapmayı- savundu. Öğretileri, ortaya çıkan Yahudilik dinini ve Herakleitos ile Pisagor aracılığıyla da Batı felsefesini etkilemiş olabilir. Geleneksel anlatılar onun II.Kiros ve I.Darius'un neredeyse çağdaşı olduğunu söyler ve tarihlerini de MÖ 628-551 olarak verir ancak bazı âlimler Zerdüşt gatha'ların dilini -Zerdüşt tarafından yazıldığı söylenen on yedi ilahi- Rig Veda MÖ 1.700 yılı kadar erken bir tarihte yaşamış olabileceğini iddia eder. Tek bir Tanrı'nın, Ahura Mazda'nın her şeyin yaratıcısı olduğunu öğretmiştir. Ama en baştan beri kötülük iyiliğe karşı çıkmak için çıkmıştır. Tanrı yarattığı ruhlara özgür irade vermişti.
Sayfa 264 - Kronik KitapKitabı okudu
MEAL/TEFSİR YORUMSAMA HERMENÖTİK
Platon hakikati geçmişe, Hegel ise geleceğe yerleştirerek, uzlaşmaz bir düalizm yaratırlar.
Reklam
Bu üç teorinin (düalizm, materyalizm ve ide­alizm) zıtlığı, felsefe tarihini bugüne kadar meşgul et­miştir.
Descartes dualizm olarak bildiğimiz ikinci görüşün kurucularındandı ve ruhla bedenin ayrı şeyler olduğuna ve ikisinin birbiriyle beyindeki epifiz bezi aracılığıyla iletişim kurduğuna inanıyordu
Güzel kaos çıkar buradan,
Kişisel özgürlüğün makul ve ortaklaşa alınmış kararlar dışında keyfi nedenlerle ortadan kaldırılmak istenmesi ancak diktatoryanın, tiranlar idaresinin kurulması ile mümkündür. Popper, özgürlüğün, icab ederse silahla korunması gerektiğinde tereddütsüzdür. Bu fikir, tabii ki Popper'in orijinal fikri değildir: Maraton'da Termopil'de,
Sayfa 44 - 1. Bölüm: Doğa Bilimleri Açısından Özgürlük ve Tarih Kavramları - IIIKitabı okudu
Bilgi güçtür | Bacon ve Descartes
Düşündüğüm için varım ama bir bedene sahip olmadan da düşünebileceği­ mi hayal edebilirim. Halbuki bir bedene sahip oldu­ ğum halde düşünemeseydim bunu bilemeyecektim. Bu nedenle bedenim ve düşünen parçam (zihnim veya ruhum) aynı ve farklı olmalı. Bu, düalizmin temeliydi. Düalizm, evrenin tamamen farklı iki tür şeyden oluştuğunu varsaydı: madde (örneğin insan vücudu ama aynı zamanda sandalye, taş, gezegen­ler, kediler ve köpekler) ve ruh (insan ruhu veya zih­ni). Descartes, zihinlerimizin -yani var olduğumuzu bilmemizi sağlayan şeyin- evrende çok özel bir yeri olduğunu savundu.
Sayfa 111 - ALFA | Araştırma yayın eviKitabı okuyor
Reklam
"Psikoterapi sürecinden örnek verirsek, mesela babasına karşı karşıt değerli duygular besleyen bir genç hanım, alt bilinçdışının analizi süresince, bu karşıtlıkları bir üst varoluş konumunda, yani terapi konumunda izleyebilirse sevgi ve nefretin bileşimi olan, yepyeni bir duygu ile tanışmış olur. Bu süreç, terapi sırasında duy­gusal açıdan yaşanan tevhid veya birlik bilinci olarak da ifade edi­lebilir. lbn Arabi hazretleri "Zıtlar birleştiğinde 'Zat' zuhur eder" der. Nefs mertebeleri açısından bu olgu, bir üst varoluş konumu­na çıkma anlamına gelir. Bu bakış açısına göre, patolojinin bir başka ölçüsü, insanın iç alemindeki zıtlığın/dualizmin oranıdır denilebilir. lçimizde tamamlanmamış daireler (Gestalt'ler) olduğu sü­rece bizler, dualizm bataklığına saplanmış bir haldeyizdir. Ancak sevgi-nefret, öfke-hilm, kaygı-huzur, şehvet-saygı, hırs-cömertlik, gurur-tevazu birleştiğinde bu daireler kapanmış olur. Bütün bu nefsâni zaaflar veya olumsuz duygular, aslında insan olmanın, ol­mazsa olmaz yapı taşlarıdır. Zıtlık olmasa insan da olamazdık."
Sayfa 167 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
Maniheizm veya Mani dini: III. yüzyılda Pers İmparatorluğu'nda Mani tarafından kurulan bu din, bazı Hristiyan, İranî ve Zerdüşt unsurların birleşmesinden oluşur. Temelinde bir düalizm vardır. Dünyada iki zıt unsur devamlı bir mücadele hâlindedir; iyi ve kötü, yani aydınlık ve karanlık daima çatışır.
Sayfa 88 - Yeditepe YayıneviKitabı okudu
Umay: Eski Türk panteonunda yer alan, çok iyi tanıdığımız az sayıdaki tanrıdan (Tanrılar) biridir. Bu sözcüğü zikreden Kâşgarlı Mahmud, onu "plasenta" olarak tercüme etmektedir. Nitekim umay, gerçekten böyle bir işlevi yerine getirmektedir. Plasenta ile yakın ilişki içindedir; yeni doğmuş olanları korumakta ve belki de bir doğurganlık tanrıçasının, hatta bir ana tanrıçanın işlevini yerine getirmektedir. Umay, kiremitten yapılmış kısa Ulan Bator Yazıtında "haram", "imparatoriçe" anlamına gelen hatun sıfatını taşımakta ve hanın, yani hükümdarın, göğün (Tengri) yanında yer almaktadır. Tonyukuk Yazıtında ise, Umay aynı zamanda hem gök tanrı hem de kutsanmış yer-sub beraberliği ("Yer ve Su") ile birlikte anılmaktadır. Bunlar, ordu komutanının iradesi üzerinde baskı kurabilmek için birleşmişlerdir. Kültigin Yazıtından, imparatoriçenin umaya benzediğini öğrenmekteyiz. Aynı şekilde Türkçe Turfan metinlerinde de geçmekte ve Kıpçaklar tarafından bilinmektedir. Umayın yer ile olan benzerliği, gök ile olan olası bir dualizm vs. konusunda çeşitli varsayımlarda bulunulmuştur. Kâşgarlı Mahmud taşları tekrar yerli yerine oturtmakta ve "Eğer umaya tapınılırsa, bir çocuk dünyaya gelir" diyerek, konuyu anlamaya oldukça katkıda bulunmaktadır.
Hayır ve Şer
İkilik ile dualizm arasında bir fark var. İkiliği kabul etmek ile ikiciliğe, dualizme, savrulmak arasında çok önemli bir fark var. İslam düşünce geleneği ikiliğin hakikatini kabul eder. Zahir, batın, gece, gündüz, akır, kalp, sıcak, soğuk. Ama dualizm, bu iki hakikati eşit varlık seviyesine getirerek, bunların sürekli bir kavga, yahut bir tahakküm ilişkisi içerisinde olduğunu iddia eder. Tevhid halbuki ikilikleri aşarak tek varlığa, vahdete ulaşmaktır. Dolayısıyla sıcağın, soğuğun ötesinde dengeye ulaşmaktır. Gecenin gündüzün ötesinde gündüze ulaşmaktır. Demek ki güne ulaşmaktır. Hakikate ulaşmaktır. İyilik, kötülük vardır, iyi de vardır, kötü de vardır ama nihaye olarak amaç iyiye gitmektir. Çünkü iyi ve kötü ontolojik olarak aynı statüde değildir. Kötülük iyiliğin olmadığı yerde ortaya çıkan harizi bir durumdur. Çünkü eşyağının tabiatı ibahadır. Aslında eşyağı iyidir, güzeldir. İbaha yani mühayyer, mübah, yani nötür bugünkü tabire, tarafsızdır. Onu sizin nasıl kullandığınıza göre şekillendir. Hani meşhur işte bıçak misali gibi, işte bıçağılırsınız, ekmeği kesersiniz, güzel bir işe yarar. Gider bir insanı bıçaklarsınız, kötü bir işe yarar. Kötürleştirilmiş olursa, onu kötüleştiren sizin amelinizin niyetidir. Amelinizin seyridir, zatında kötü değildir o. Mübah'dan kasıt budur. Eşyağının asla ibahadır, ilkesinin temel felsefesi bu. Şimdi ikilik var, ikilikler var çünkü eşyağı zıddıyla kaynaklı.
Reklam
Bireysel ruh ile evrensel ruhun varlığını aynı paydada buluşturmak. Hem bireyselliği onama hem de ruhu bedene bağlama kaygısı taşıyan Aristoteles, ruhun zihinselliğini daha üst bir açıklık ve tastamam bir kesinlikle tanımlıyor. Aristoteles bu zihinselliği form üzerinden açıklar ve form ile maddeyi birleştiren sıkı bağlar yordamıyla onu bedene bağlar. Ancak öbür yandan düşüncenin düşüncesini bilkuvve bulundurması bakımından insan ruhu, bedenin kuvvelerini sınırsızca aşar, ve madem, ancak çok nadir anlarda olsa bile, insan ruhu düşüncenin bu üstün, hiçbir suretle bedende bilkuvve içerilmeyen formuna erişir, o halde insan ruhu bedenin entelekyasından fazla bir şeydir. Buradan hareketle insan ruhunda bu doktrinin ışığını gölgeleyen bir düalizme rastlarız. Ancak bu düalizm kaçınılmaz. Çünkü, ne şeylerin çokluğu ne de ruhların çokluğu saf düşünceden tümdengelim yoluyla türetilemez.
Sayfa 20 - AristotelesKitabı okudu
Mathew Fox, Orijinal Takdis’te, “yaratılış ruhaniyeti” hakkında yazarken bütün günahların ardındaki en büyük günahın ikilik olduğunu söylüyor: Kendini ilahî olandan, seni benden, iyiyi kötüden, kutsalı doğadan ayrı görmek günahtır. İkici düşüncede, diğerlerine kendimiz dışında bir şeymiş gibi davranırız, sâhip olmak, kontrol etmek, hâkim olmak ve
Sayfa 231 - 232Kitabı okudu
Batılılaşmayı ve milli hâkimiyeti, Avrupalı devletlerdeki gibi bir bütün olarak isteyen radikaller, bu düalizm üzerinde Tanzîmât'ı başarısızlıkla suçladılar. Ancak, millet-devlet mefhumundan hiçbiri Atatürk'e kadar hakiki olarak gerçekleşmedi ve 1919'da imparatorluğun çöküşünden sonra Türkiye Cumhuriyeti ismiyle var oluş sahasına girdi..
Sayfa 60 - Kronik KitapKitabı okudu
304 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Karanlığın Sol Eli
Çok beğendiğim bir kitabın daha sonuna geldim. Hiç sıkılmadan bitirdim. Kitap başka bir gezegenden Kış adlı bir gezegene bir gezegenler birliği için erkek bir elçinin gelmesi etrafında dönüyor. Adından da anlaşılacağı gibi bu gezegen soğuk, buzlu ve karlı bir gezegen. Bu gezegendeki insanların ayırt edici başka bir özelliği var: Bu insanlar sıradan kadın veya erkek özellikleri göstermiyorlar. Vücutlarındaki hormonal sebeplerden dolayı vücutları ve cinsel özellikleri alışılmadık döngülere giriyor. Bir döngüde kadın özelliği gösterirlerken diğer döngüde erkek özelliği gösteriyorlar. Bir seferinde anne olurken diğer sefer baba olabiliyorlar. İşte kitap böyle bir dünyanın nasıl olabileceğinin tasvirini yapan bir bilimkurgu kitap. Kitapta geçen şu ifadeler ilgimi çekti "Düşünün: İnsanlık güçlü ve zayıf, koruyucu/korunan, hükmeden/hükmedilen, sahip olan/sahip olunan, aktif/pasif diye ikiye bö­lünmemiş. Kış'ta insan düşünüşünü belirleyen o düalizm eğilimi tü­müyle azalmış ya da değişmiş durumda." Ki bence kitabın vurgulamak istediği de bu. Biri bana bu kitap hakkında soru sorduğunda bu cümleleri gösterebilirim. Son zamanlarda ilgimi çeken bir kitap oldu Karanlığın Sol Eli. Tavsiye ederim herkese. Farklı bir dünyayı tanımak güzeldi.
Ursula K. Le Guin
Ursula K. Le Guin
' e teşekkürler.
Karanlığın Sol Eli
Karanlığın Sol EliUrsula K. Le Guin · Ayrıntı Yayınları · 20213,025 okunma
Hilm
Rabbimizin Halim isminin tecellisi, kalbi yumuşaklık manasına gelir. Sekine haliyle beraber ortaya çıkan ve tüm benliği kuşatan, çok güçlü bir yumuşaklık halidir. Tevazu ve muhabbet ile içe içedir. Sanki hilm tecelli ettiğinde insan, olduğundan yüzlerce kilo daha ağır durumdadır. Çevredeki insanlar, hatta hayvanlar da bu hali hisseder. En öfkeli
626 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.