Türkiye yönetimi ve eğitimi kaçınılmaz olarak batılılaşıyordu. Modernleşme eğitime yansıdıkça medrese çevresi ve ilmiye sınıfı bunun dışında kalıyor, devlet ve toplum hayatındaki eski egemen rolünü kaybetmeye başlıyordu. İran’ın modernleşmesi ile Osmanlı modernleşmesi arasındaki en önemli fark budur. İran’da adeta ruhban sınıfı diyecegimiz din adamları modern eğitimi de alarak yerlerini muhafaza edebilmişlerdi.19. yüzyıl bir kültürel düalizm asrıdır. Bu hukuk ve idare alanında da böyledir. İşte bu sancılı durumdur ki, önce Jön Türkleri, sonra Cumhuriyetçileri başarılı bir biçimde radikal çözümler aramaya sevk etmiştir.
İnsanlığın bilinçdışının derinliklerinde yatan asıl sorun, düalizm üzerine kurulmuş maddiyat karanlığından, parçalanmışlığından kurtulma arayışıdır ve aydınlanma bu hedefe ulaşma demektir.
Zerdüştlüğün kurucusu İranlı peygamber Zerdüşt, iyilik ile kötülüğün güçleri arasında sonsuz bir mücadelenin olduğu fikrine dayanan bir düalizm kavramının yanı sıra monoteizmi -tek Tanrı'ya tapmayı- savundu. Öğretileri, ortaya çıkan Yahudilik dinini ve Herakleitos ile Pisagor aracılığıyla da Batı felsefesini etkilemiş olabilir.
Geleneksel anlatılar onun II.Kiros ve I.Darius'un neredeyse çağdaşı olduğunu söyler ve tarihlerini de MÖ 628-551 olarak verir ancak bazı âlimler Zerdüşt gatha'ların dilini -Zerdüşt tarafından yazıldığı söylenen on yedi ilahi- Rig Veda MÖ 1.700 yılı kadar erken bir tarihte yaşamış olabileceğini iddia eder. Tek bir Tanrı'nın, Ahura Mazda'nın her şeyin yaratıcısı olduğunu öğretmiştir. Ama en baştan beri kötülük iyiliğe karşı çıkmak için çıkmıştır. Tanrı yarattığı ruhlara özgür irade vermişti.
Descartes dualizm olarak bildiğimiz ikinci görüşün kurucularındandı ve ruhla bedenin ayrı şeyler olduğuna ve ikisinin birbiriyle beyindeki epifiz bezi aracılığıyla iletişim kurduğuna inanıyordu
Kişisel özgürlüğün makul ve ortaklaşa alınmış kararlar dışında keyfi nedenlerle ortadan kaldırılmak istenmesi ancak diktatoryanın, tiranlar idaresinin kurulması ile mümkündür. Popper, özgürlüğün, icab ederse silahla korunması gerektiğinde tereddütsüzdür. Bu fikir, tabii ki Popper'in orijinal fikri değildir: Maraton'da Termopil'de,
Düşündüğüm için varım ama bir bedene sahip olmadan da düşünebileceği mi hayal edebilirim. Halbuki bir bedene sahip oldu ğum halde düşünemeseydim bunu bilemeyecektim. Bu nedenle bedenim ve düşünen parçam (zihnim veya ruhum) aynı ve farklı olmalı. Bu, düalizmin temeliydi. Düalizm, evrenin tamamen farklı iki tür şeyden oluştuğunu varsaydı: madde (örneğin insan vücudu ama aynı zamanda sandalye, taş, gezegenler, kediler ve köpekler) ve ruh (insan ruhu veya zihni). Descartes, zihinlerimizin -yani var olduğumuzu bilmemizi sağlayan şeyin- evrende çok özel bir yeri olduğunu savundu.
"Psikoterapi sürecinden örnek verirsek, mesela babasına karşı karşıt değerli duygular besleyen bir genç hanım, alt bilinçdışının analizi süresince, bu karşıtlıkları bir üst varoluş konumunda, yani terapi konumunda izleyebilirse sevgi ve nefretin bileşimi olan, yepyeni bir duygu ile tanışmış olur. Bu süreç, terapi sırasında duygusal açıdan yaşanan tevhid veya birlik bilinci olarak da ifade edilebilir. lbn Arabi hazretleri "Zıtlar birleştiğinde 'Zat' zuhur eder" der. Nefs mertebeleri açısından bu olgu, bir üst varoluş konumuna çıkma anlamına gelir. Bu bakış açısına göre, patolojinin bir başka ölçüsü, insanın iç alemindeki zıtlığın/dualizmin oranıdır denilebilir. lçimizde tamamlanmamış daireler (Gestalt'ler) olduğu sürece bizler, dualizm bataklığına saplanmış bir haldeyizdir. Ancak sevgi-nefret, öfke-hilm, kaygı-huzur, şehvet-saygı, hırs-cömertlik, gurur-tevazu birleştiğinde bu daireler kapanmış olur. Bütün bu nefsâni zaaflar veya olumsuz duygular, aslında insan olmanın, olmazsa olmaz yapı taşlarıdır. Zıtlık olmasa insan da olamazdık."
Maniheizm veya Mani dini: III. yüzyılda Pers İmparatorluğu'nda Mani tarafından kurulan bu din, bazı Hristiyan, İranî ve Zerdüşt unsurların birleşmesinden oluşur. Temelinde bir düalizm vardır. Dünyada iki zıt unsur devamlı bir mücadele hâlindedir; iyi ve kötü, yani aydınlık ve karanlık daima çatışır.