Her ilim dalında üstatlar, takip edilmesi gereken, kıymet verilen kişiler var. Bu alanda eğitim almışlar ve o işin uzmanı olmuşlar. Ama bunları dijital dünyada böyle kolay tespit edemiyoruz. Bir pandemi süreci geçirdik. Sosyal medyada gündem olan aşı karşıtları da aşı destekçileri de alanında uzman profesörlerdi. Hangi birine inanacağımızı şaşırdık. Akademik kariyerine, uzmanlık alanlarına bakarak değerlendirme yapabileceğimiz bir durumda değildik. O zaman devreye yakın çevre, güvenilir eş dost girdi. Şimdi ben çocuğumu doktora götürecek olsam sosyal medyadan değil birebir ilişkilerle güvendiğim kişilerin görüşlerine dayanarak hareket ederim. Komşum o doktora çocuğunu götürmüştür, memnun kalmıştır, bize de tavsiye eder.
❝Kaç gece hesap etmedim uykudan mahrum
Bilmem kaç sabah ezanı ile doğruldum
Yok imiş hüznün tamahı.
Göğsüm kan gölü
Göğsüm dolu ölü
Yok imiş bir felâhı.
Feryad ettim duyulmadı
Sesten bile sayılmadı
ama kim kimi kurtarabilmişti şimdiye kadar? beni kim kurtaracaktı? "kurtuluş" dedim. "Ankara'da bir mahalle." fazlası değil. belki bir de Bob Marley'in en iyi şarkısı. daha fazla düşünmeye gerek yok. adı her yerde, kendisi yok! kurtulmaya gelmiyoruz dünyaya. daha da saplanmak için buradayız. dibine kadar. onun için çürüyor bedenlerimiz ölünce. mısırlılar uğraşmış efendileri kurtulsun diye. ama nafile. çaresi yok. kurtuluşu beklemek yararsız. gelmez çünkü. kontenjan dolmuş. biz daha çok kötülüğün sınırlarını zorluyoruz. ne kadar iğrenç olabileceğimizi araştırıyoruz. kinyas ve ben bir deneyin parçalarıyız. insanoğlunun çekebileceği acı ve yapabileceği tiksinti veren davranışlarının sınırını saptamak için yapılan bir deney. belki de bu yazılanlar da yapılan deneyin raporudur... sonuçsa sınır olmadığıdır. tek sınır, nefesin alınıp verilemediği noktadır. o seviyeye gelene dek ne kadar acı çekersen, ne kadar kötülük yaparsan senin sınırın budur. doksan yaşındaki şirin nineler dünya üzerinde yaşayan en kötü insanlardır ve aynı zamanda en çok acı çekmiş olanları... gerisini düşünmeye gerek yok. mucizeler bitti. doğmak yeterince mucizevi. başka bir tane daha beklemek aptalca. ölmek de ikincisi. bunların arasında da hiçbir şey yok. kimse beklemesin...
1. Valilerin tebaalarından daha üst bir seviyede yaşamaları
Çünkü ona göre vali demek, ne demek idi?
"Tebaasından önce acıkan, tebaasından sonra doyan adamdı!"
Yani o önce halkı doyuracak, bütün halk doyunca ancak o doyacak! Bütün halkın doyması da pek mümkün olmadığı için, vali demek Ebu Zer'e göre aç adam demekti. Onun kitabında yazan bu! Çünkü o bunu görmüş Peygamber'den Ebû Bekir ve Ömer'den.
2. Sahabenin Hz. Peygamber Dönemi'nden farklı yaşamaları
Ebu Zer bunu da hazmedemiyordu. O kendisine Efendimiz'den duyduğu (Kıyamet günü bana en yakın olanınız, onu dünyada nasıl bırakmışsan o hâliyle dünya hayatından ahirete göçen, bana kavuşanınızdır.) bir hadisi hedef olarak belirlediği için istiyordu ki bütün sahâbî de böyle olsun. Meşru ve helal bile olsa sahâbîye mal biriktirmeyi yakıştıramıyordu.
Bu Ebû Zer'in içtihadıdır. İşte Ebû Zer bu iki şeyi hazmedemediği için mücadelesi hep bunun üzerinden yürüyordu.
Çiled idealin dışında, insanın, bir hayvan olan insanın, şimdiye dek bir anlamı olınadı. Dünyadaki varoluşunun hiçbir amaa yoktu; "İnsana ne gerek var?" sorusu yarutsızdı; insan ve dünya için isteme eksikti; her büyük insan yazgısırun ardında, nakarat olarak koca bir "Boşuna!" çınladı: İşte çileci idealin anlamı tam da bu: