O gece, elleri hâlâ ellerimdeyken... Hâlâ gözlerime bakabiliyorken, hâlâ konuşabiliyorken ve kalbi hâlâ atıyorken sorsaydım bana söyler miydi? Sorsaydım söyler miydi? Yoksa yine yalan mı söylerdi? Yine onu mu seçerdi? Yine beni mi terk ederdi?
İşte yıllar geçti, yollar bitti, büyüdün, değiştin, bir dolu şey oldu ama hala yaslanmak için duvar kenarına kaçıyorsun. Hâlâ yaslanmak için onun hayaletini kovalıyorsun.
"Yalnızlık, anlatmaya kalktığında çok kalabalık bir his. Çok yoğun, sınırsız, içinde tüm duyguları barındıran. Bu tür bir yalnızlığın altından kalkarsın sen. Bu tür bir yalnızlığı çok güzel anlatırsın sen. O yüzden bırak sana ait olsunlar. Yaz, Maya. Hiç durmadan yaz. O, altında yok olmandan korktuğum yalnızlığı anlatabildiğin kadar çok anlat. Anlat ki bölünsün, anlat ki parçalansın içinde. Yaşa. Yazdıkça yaşa. Bırak kelimeler kurtarsın seni, bırak kelimeler bari korkmadan sevebilsin seni. Senden geriye kelimeler kalsın."
Bir gün öylece yok olacağım. Ve sadece gitti, diyeceksin. Sadece gideceğim. Belki ölmeyeceğim bile. Ölemeyeceğim. Göğsümdeki bu boşluk büyüyecek, o kadar büyüyecek ki beni içine alacak. O boşlukta toz olacağım.