" Çağdaşlaşma'yla batılılaşma arasındaki fark" ne demek? Batılılaşma miti eskiyince, yeni bir yalan çıktı sahneye, daha doğrusu aynı nazenin taze bir makyajla arz-ı endam etti: çağdaşlaşma. İntelijansiyamızın uğrunda şampanya şişeleri patlattığı bu ihtiyar kahpe, Tanzimat'dan beri tanıdığımız Batı'nın son tecellisi. Çağdaşlaşma, karanlık, kaypak, rezil bir kavram. Rezil, çünkü tehlikesiz, masum, tarafsız bir görünüşü var. Çağdaşlaşmanın kıstası ne? Hippilik mi, bürokrasi mi, atom bombası imal etme gücü mü... Çağdaşlaşmak, elbette ki Avrupalılaşmaktır. Avrupalılaşmak, yani yok olmak. Avrupa bizi çağdaş ilan etti, Avrupa, daha doğrusu onun yerli simsarları. Zira, apayrı bir medeniyetin çocuklarıyız, düşman bir medeniyetin, bambaşka ölçüleri olan, çok daha eski, çok daha asil, çok daha insanca bir medeniyetin. İki yüzyıldır bir "anakronizm'in utancı içindeyiz, sözümona bir anakronizm. Bu 'çağdışı' ithamı, ithamların en alçakçası ve en abesi. Haykıramadık ki, aynı çağda muhtelif çağlar vardır. Çağdaşlık, neden Hıristiyan ve kapitalist Batı'nın abeslerine perestiş olsun? Fâni ve mahallî abesler. Bu, kendi derisinden çıkmak, kendi tarihine ihanet etmek ve köleliğe peşin peşin razı olmak değil midir? Çağdaşlık masalı, bir ihraç metaı Batı için, kokain gibi, LSD gibi, frengi gibi. Şuuru felce uğratan bir zehir. Çağdaşlaşmanın halk vicdanında adı asrîleşmektir, asrileşmek yani maskaralaşmak, gâvurlaşmak.
Sayfa 25
Enver Paşa ilk sözü Talat Muşkara'ya verdi. Komitacı Talat Bey uzun, ayrıntılı ve hırslı bir açıklama yaptı. Konuşması şöyle özetlenebilirdi: -Şu anda yalnız İstanbul'da 29 gizli şubemiz, birçok ilde silahlı teşkilatımız var. Her şey hazır. Artık beklemeye de gerek yok, merhamete de. Gerektiğinde kan dökmekten çekinmeyelim. Hemen harekete geçelim. Dr. Nazım destek verdi: -Aynı fikirdeyim. Neden bekleyelim ki? M.Kemal'den mi korkuyoruz? Enver Paşa, Hafız Mehmet Bey'e döndü: -Siz ne düşünüyorsunuz Hafız Bey? Hafız Mehmet Bey Anadolu'nun havasını biliyodu: -Paşam, ben farklı düşünüyorum. Hemen hareket geçmemiz doğru olmaz. Bu açıklama Talat Bey'i hayal kırıklığına uğrattı: -Hayrola Hafız Bey? Ankara seni de mi Kemalist yaptı? Hafız Mehmet Bey kızdı: -Ne münasebet? Ama düşman Ankara yolunda. Bence savaşın sonunu beklemeliyiz... Dr. Nazım, Hafız Bey'in sözünü kesti: -Beklemek doğru olmaz. Ya savaşı M.Kemal kazanırsa? Tartışmaya karışmak istemeyen Halil Paşa yüreğini dizginleyemedi, ayağa kalktı: -Ne olur kazanırsa? Onun kazanması Türkiye'nin kazanması demek değil mi? -Ama o zaman iktidara geçemeyiz. Halil Paşa, İttihat ve Terakki iktidarının en önemli yöneticilerinden biri olan bu heyecan adamına hayretle baktı. İktidarı her şeyden çok seviyordu. Bu tür siyasetçiler iktidarda olmanın verdiği güce ve saygınlığa taparlardı. -Doktor, iktidar hırsı senin vicdanını karartmış.
Sayfa 357Kitabı okudu
Reklam
“Fakat bu güzel imkânları yaratan adam Ankara'dadır. Bu güzel imkânlar uğrunda halkın damarlarından, oluktan su akar gibi, kan akmıştır. Antlaşmanın maddelerinde birtakım tavizler ne demek? Tam ve kesin bir millî kurtuluş yolunda sonuna kadar irkilmeksizin yürümek lâzımdır. Büyük adam, küçük adamdan bir yıl daha uzağı görmezse bu sıfata nasıl hak kazanabilir? Herkes 1921'in eşiğinde, büyük stratej ve lider ise 1922 Ağustosunun son haftalarındadır: - Ah bana inanınız... Geri gideceğiz, ileri gideceğiz, fakat düşman bize boyun eğdiremez. Sonunda onu yeneceğiz. Hürriyet denen şeyi böyle bir zaferden başka bir temel üstünde tutturamayız, diyordu. İstanbul'a böyle diyor, dönüp Büyük Millet Meclisine böyle diyordu. Belki de çok defa kendisine yalnız kendisi inanıyordu.”
Padişahla Son Buluşma “Yıldız Sarayı’nın ufak bir salonunda Vahdettin’le âdeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağında dirseğini dayamış olduğu bir masa, üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi’ne doğru açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu: Birbirine paralel hatlar üzerinde düşman zırhlıları! Bordalarındaki toplar sanki Yıldız
BU ZAFER BİZİM
''Ne demek ne zaferi, yoldaş? Düşmanı topraklarımızdan,Hayvan Çiftligi'nin kutsal topraklarından söküp atmadık mı?'' ''Ama yel değirmenini havaya uçurdular .O yel değirmenini yapmak için tam iki yıl uğraşmıştık!'' ''Boş ver, aldırma! Yenisini yaparız.Canımız isterse altı yel değirmeni daha yaparız.Ne kadar büyük bir iş başardığımızın farkında değilsin galiba,yoldaş! Şu üzerinde durduğumuz topraklar az önce düşman elindeydi. ''Oysa şimdi her bir karışını geri aldık; Napoleon Yoldaş'ın önderliği sayesinde tabii!'' ''Demek zaten bizim olanı geri almışız'' --------BU ZAFER BİZİM...
Roboski hâlâ kanıyor Yenigün gazetesi, 28 Aralık 2013 İki yıl önce, 28 Aralık 2011'de Şırnak’a bağlı Uludere (Roboski) kırsalında Türk Hava Kuvvetleri’ne ait F-16’ların bombalaması sonucunda 34 yurttaşımızı yitirmiştik. Olayın ikinci yıl dönümü çeşitli etkinliklerle anılırken, gerçeğin hâlâ ortaya çıkmamış olmasına duyulan tepkiler
Sayfa 150 - Özel bir söyleşiKitabı okudu
Reklam
Dünyanın karşısında kayıtsız kişi ne cahildir ne de düşman.......Niyetin çırılçıplak gezmek değil, ille de özenli ya da bakımsız olmak anlamına gelemeyecek bir şekilde giyinmektir. Niyetin kendini açlıktan öldürmek değil, sadece beslenmektir. Bu hareketleri alabildiğince masum bir tavırla harfi harfine yerine getirmek değil istediğin...... İstediğin şey bu hareketleri yansız, apaçık, her tür değerden, özellikle de işlevsellikten kurtulmuş..... bir yere bırakmaktır. Okuyorsun, giyiniksin, yiyorsun, uyuyorsun, yürüyorsun demek dışında söylenecek bir şey olmasın; bunlar birer davranış, birer hareket olsun; birer kanıt, birer değiş tokuş aracı değil. Giyimin, yiyip içtiklerin, okudukların senin adına konuşamayacaklar artık..... Seni temsil etmenin o yiyip bitiren, çekilmez, öldürücü görevini bunlara bırakmayacaksın.
Sayfa 48 - metis yayınlarıKitabı okudu
Rifat: "Fakat bilebileceğimiz bir şey var ki, o da bu cellatların bize dost olamayacağıdır. Bunların hepsi fena, vicdansız insanlardır demek istemiyorum. Ne gezer, onların arasında da ne müşfik aile babaları, ne vefalı arkadaşlar, ne hassas yürekli tabiat aşıkları vardır. Ama karşımızda düşman olarak vazife aldıkları andan itibaren, onlar, iradelerinin dışında bir kuvvetin oyuncağıdırlar. Cemiyet içinde aldıkları mevki ve vazifenin onlara verdiği şahsiyet, tabiatın şekil verdiği asıl benliklerini o kadar gölgelemiş, seneler geçtikçe o kadar gerilere itmiş, boğmuştur ki, kendileri bile bu asil benliklerini aramaya kalksalar, herhalde içlerinde karanlık bir boşluk, bir kargaşalıktan başka bir şey bulamayacaklardır. "
Sayfa 113Kitabı okudu
997 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.